UA-56156696-1 expr:class='"loading" + data:blog.mobileClass'>

31 Mart 2013 Pazar

Elmalı kurabiyeler hazır


Bugün hava o kadar güzel ki..Tam bahar havası...Deniz pırıl pırıl..Ben de bu harika güne elmalı kurabiyelerimle imza atayım dedim..Tarifi fincan teyzenin blogundan aldım..Bence sonuç iyi tabi takdir de sizin :)

Gerekli malzemeler

Hamur için
1 su bardağı yoğurt
1 su bardağı pudra şekeri
1 su bardağı sıvı yağ
1 adet margarin (oda ısısında)
1 adet kabartma tozu
1 paket vanilin
Aldığı kadar un

İçi için
4 orta boy elma
Yarım su bardağı şeker
Ceviz, tarçın

Yapılışı

Yoğurt, pudra şekeri ve sıvı yağı karıştırın, margarini ve unu ilave edin..Unu karıştırmadan üzerine kabartma tozunu ekleyin..Biraz yoğurup vanilyayı ekleyin..Sonra iyice yoğurun, margarin eridikçe un isteyecektir kulak memesi kıvamına gelince de hamuru dinlendirin..

Hamuru dinlendirme aşamasında elmaları soyup rendeleyebilirsiniz..Rendelediğiniz elmaları tencereye koyun ve üzerine şeker ekleyin...Şeker eridikten ve elmalar yumuşadıktan sonra ocaktan alın, tarçın ve ceviz ekleyin

Daha sonra hamuru bezelere ayırıp 30 cm çapında açın, 8 eşit parçaya bölün ve her birinin geniş kısmına elmalı harcı ekleyin ve sarın.. Daha önceden ısıtılmış fırında 180 C de pişirin.

Üzerine de pudra şekeri serpin..İşte elmalı kurabiyeler hazır...

Afiyet bal şeker olsun...

28 Mart 2013 Perşembe

Bir mandal vardı canı sıkılan...


Bir şeyleri renklendirmeyi ne kadar çok severim bilirsiniz..
Kitaplarımı renklerdim, desenli bantlarla termosumu renklerdim..
Şimdi sıra geldi canı sıkılan mandalları renklendirmeye..Annem çamaşır asarken gördüm onları...Diğerleri renk renk, bu bi köşede masum masum asılmayı bekliyor..Bu işe de girdim ve mandalları renklendirdim..
Elimde üç renk oje vardı, mor, kırmızı ve frenç için kullandığım mat beyaz oje..Ojelerle mandalları boyadım bir kaç damla da puantiye ekledim..Bizim mandallar gülmeye başladılar..Ee ben bunlarla çamaşır asmaya kıyamam dedim, notluk yaptım...Buzdolabına magnet yaptım..Hatta duvar dekorasyonu olarak bile kullanılıyor onu da gördüm, fotoğrafları çamaşır tutturur gibi tutturmuşlar, harika olmuş..Pinterestte de çok fazla örneği var.. Onun için buradan devam edebilirsiniz..
Hele burada bir tanesi var kasnağa tutturulmuş karpostallar çok güzel olmuş..

Mutlu ve umut dolu günler..

27 Mart 2013 Çarşamba

Dünya Tiyatrolar Günü Kutlu Olsun!


Bugün Dünya Tiyatrolar Günü..Tiyatroya gönül vermiş, ömrünü tiyatroya adamış tüm sanatçılara selam olsun..Yüzyıllardır her türlü baskıya direnen ve  perdelerini açarak seyircilerle ölümsüz bir bağ kuran, karşılıklı heyecana ortak olan tiyatro dünyasının günü bu gün ve tabi ki bizim de günümüz...
Tiyatro...
Toplumun en somut göstergesidir elbette, bizdendir...İçinde hepimizi barındırır..Anlayan için en sert tokattır...
Bizi tüm çıplaklığımızla gösteren devasa bir aynadır..Ve tiyatro hayattır...

Her yıl farklı bir sanatçının hazırladığı "Dünya Tiyatrolar Günü Bildirisi" bu yıl Göksel Kortay'dan..


HEP VARDI TİYATRO...
Bilim, ilim, teknolojinin hızla ilerlediği yaşamımızda, gelişimini tamamlamış çağdaş, modern ülkelerde kültür ve sanat da aynı paralelde değişmekte... Ülkemizde, bereketli Anadolu toprakları üzerinde antik çağlardan beri hüküm sürmüştür tiyatro... Kazıldığında neredeyse her metrekaresine bir antik amfi tiyatro düşecek kadar zengin, başlıbaşına bir kültür hazinesi Türkiye... Osmanlı İmpartorluğu döneminde de tiyatro geleneği ortaoyunu, meddahı, Karagözü-Hacivatı ile çok dilli, çok kültürlü dokusunu korumuş, saraydan halka, halktan saraya bir köprü olmuştur. Cumhuriyetimizin kuruluşundan sonra bir Rönesans yaşandı adeta Türkiye’mizde.. Cumhuriyet kurumları ve kazanımları içinde, diğer sanat dalları ile birlikte, gerekli ve önemli yerini aldı tiyatro...
Lâik, demokratik cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Atatürk'ümüzün vurguladığı gibi: “Sanatsız kalmış bir milletin, hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” Çünkü sanat, ülkenin çatısına destek veren temel dayanaklardan biridir.
Özgürlükçüdür, özgürlüktür tiyatro.. Işıktır.. Aydınlanmadır. Uygar insan düşünen, yorumlayan, araştıran, eleştiren, özgün insan olmalıdır. Ufkumuzu genişletmek, beynimizi ve ruhumuzu zenginleştirmek için tiyatro yaşamda vazgeçilmezlerden, olmazsa olmazlardandır.
Birey çağına tanıklık eder tiyatro aracılığıyla; sorar, sorgular. Güçlüdür tiyatro sanatı, çünkü anlatacak sözü vardır hep... Dinamiktir, enerjiktir tiyatro, en yalın eğitim aracıdır. Dil birliği bir ülkenin temel yapı taşlarındandır....  Her ülkede dilin en güzel kulllanıldığı yer tiyatro sahnesidir kuşkusuz. Günümüzde aşırı derecede yozlaşan Türk dili kullanımınının doğru çizgide gelişmesinde çok önemli bir rol üstlenir tiyatro.
Hoşgörü yoksunluğunun alabildiğine egemen olduğu ülkemizde olayların, sorunların şiddetle değil; anlatarak, anlaşarak çözülebileceğini vurgular tiyatro. Aydın insan şiddete başvurmayan insandır. Barışçıl bir dünya düşler tiyatro... Şiddetten uzak.. Bölücü değil; bütünleştiricidir, yıkıcı değil, yapıcıdır tiyatro.. Eleştirir, inceler, yanlışı, kötüyü haykırır yüzümüze.. Toplumun gelişmesine, değişmesine öncülük eder..
Ancak günümüzde ne yazık ki durum farklı. Nicel olarak zaten yetersiz kalan tiyatro salonları yıkılıyor, yok oluyor. Sanatın beşiği bu şehr-i İstanbul’da tam nitelikli tiyatro salonu sayısı her geçen gün azalmakta. Ödenekli tiyatrolar bile salonsuzluk sorunuyla karşı karşıya...
Tüm engellemelere ve zorluklara karşın, İstanbul gibi pek çok kültürün aynı potada eridiği böyle muhteşem bir kentte, bugün irili ufaklı mekanlarda üç yüze yakın oyun sergilenmekte... Pırıl pırıl, yetenekli gençler, mesleklerini sürdürebilmek adına, buldukları her delikte, dehlizde, kovukta, apartman katında, odasında, bodrumunda vurucu, etkileyici oyunlar sahnelemekte... Ne var ki bu alternatif mekanların çoğu da yıkılarak otel, alışveriş merkezi olma yolunda. İstanbul’daki karamsar tabloya karşın, neyse ki Anadolu’nun çeşitli kentlerinde giderek tiyatrolar yeşermekte.
Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde ekonomiden öte en önemli asal kriter kültür, sanat ve elbette tiyatrodur. Nüfusu iki milyonun altındaki AB ülkelerinde, kasabalarda bile opera, tiyatro varken bizde neden olmasın? Bu bağlamda, gelin her ile, her kasabaya bir tiyatro hayalini hedef belirleyelim. Bu hayal, yalnızca daha iyi eğitimle gerçekleşebilir.
Tiyatro aşktır, sevdadır, tutkudur, yaşam biçimidir. Haydi bizler de harekete geçelim, her ile, her kasabaya; tüm Anadolu’ya tiyatro tohumları serpelim... Gelin tiyatroya, bizimle birlikte yaşayın, YAŞATALIM.. 
Hep vardı TİYATRO.. Hep var olacak TİYATRO.... 

      
Göksel KORTAY 
Oyuncu, Yönetmen, Çevirmen,
Öğretim Görevlisi 


tiyatrodünyası.com'dan alınmıştır. (27.03.2013)

25 Mart 2013 Pazartesi

Filli bardak altlığım..


Etamin kitap ayraçlarımdan sonra filli bardak altlığımla karşınızdayım..Etamin işlerini çok sevdim, internette de o kadar çok şablonu bulunuyor ki..Ben henüz başında olduğum için daha basit ve çok fazla zaman almayan işleri yapıyorum...Gönül ister tabi bir panoyla karşınıza çıkayım ama bu şimdilik mümkün görünmüyor, bunun için hem sabırsız hem de acemiyim.. 

Fil şablonunu buradan buldum..Ben sadece fil hattını çizdim tabi,  içini doldurmadım..Yapmak isteyenler kendilerine göre şekillendirebilirler...

Mutlu bir hafta olsun..

23 Mart 2013 Cumartesi

Google Reader'a veda ederken...

Günlerdir bloglarda bloglovin yazısı görüyor ve merak ediyordum. Nedir yahu bu herkes geçtiğine göre vardır bunda bir şey diye...Kısacık bir araştırma yaptım...Meğerse milyonlarca kullanıcının RSS beslemelerini takip etmesini sağlayan Google Reader Temmuz 2013'den sonra aramızdan ayrılacakmış..Çoğu blogger'da Reader yerine kullanılabilecek alternatiflere yönelmeye başlamış...Pek çok blogger Bloglovin'e kayıt olmuş..Ve takip ettiği bloggerlara oradan ulaşmayı hedefliyor..Sadece blogları değil haber kanallarını da ilgi alanlarınıza göre kategorize edip kendinize göre şekillendirebiliyorsunuz...Eee tabi ben de kaydımı yapıp takip ettiğim blogcanlarımı oraya aktardım..Ayrıca uygulamayı ipad veya iPhone'lara ekleyebiliyorsunuz..

Bloglovinle benzer özelliğe sahip diğer bir alternatif de Feedly..Kullanıcıların ücretsiz olarak kullanacağı bu uygulama,  iPhone, iPad, Android cihazlarda da rahatlıkla kullanılabiliyor.. Google Reader gibi bu uygulamayı da tarayıcılarınızda eklentileri yükleyebilirsiniz..Ben Chrome'a ekledim bile...Feedly'e google hesabınızla kolaylıkla katılabiliyorsunuz ve takip ettiğiniz bloglar kısa bir sürede listenize ekleniyor...Yine haber sitelerini, kültür sanat, spor, finans haberlerini de rahatlıkla okuyabilirsiniz..

Aslına bakarsanız Google böyle bir haber vermemiş olsaydı Feedly'den haberim olmayacaktı..Ben Feedly'i daha çok sevdim...

Feedly mi yoksa Bloglovin mi yoksa diğer alternatif uygulamalar mı? Seçim sizin.. 
Tek bir gerçek var temmuzdan itibaren Google Reader artık yok..

Uykum ve ben'i takipte kalınız..

Bloglovin için burada

22 Mart 2013 Cuma

Bum bum bum, ben bumerangımı buldum...


Blog açmak, belki de bu kocaman blog dünyasının kapılarını açan bir anahtar..Anahtarla kilidi açarsınız ama ya sonrası...Blogu açtıktan sonra belli sıklıklarla yazmaya başlarsınız ve yazdıklarınızdan keyif de alırsınız.. İlk başta heyecan vericidir, ama bir süre sonra okunmak ve fark edilmek istersiniz...Takip edilmek ve yazdığınız yazılara yorum almak istersiniz..
Sorular birikir kafanızda..Bu kadar çok blog varken, her gün binlerce yeni blog açılırken nasıl varlığınızı sürdüreceksiniz ki..
İşte tam da bu süreçte karşılaştım ben bumerangla..Kısa bir üyelik sürecinden sonra blogumu bumeranga kaydettim..Bumerang'da üyelikler bronz, altın ve platin olarak ayrılır. Ben de bronz üye olarak başladım...Hürriyet'te veya yazarkafe'de sevdiğim, beğendiğim ve arkadaşlarımında okumasını istediğim yazıları Link Paylaş butonuyla Facebook ve Twitter'da duyurdum..Ha bu arada link paylaşımı yaptıkça sitenizin ücretsiz gösterimi kazanırsınız..Artık blogum Hürlistte ve Hürriyette tanıtılıyordu..İçeriklere devam ediyordum..Diğer taraftan yazarkafe yazarlarını da takip ederek kendime yolun neresindeyim sorusunu soruyordum sürekli...Bloguma gelen trafiklere baktığımda Hürriyetten Hürlistten  de çok sayıda ziyaretçi aldığımı görmek sevindiriyordu beni..Blogum artık tanınıyordu, ziyaretçi sayım, takipçilerim artmaya başladı ve belki de içlerinde en önemlisi yorum almaya başlamıştım..Bunlar aslında ciddi motivasyon kaynaklarıydı...Bloggerlar iyi bilirler ki, blog dünyasında durmak yoktur..Süreklilik vardır..İçerik eklemeye devam ettim..Tabi biraz da sabrettim...

Bir sabah baktığımda artık yazarkafe yazarı olduğumu öğrendim..Yani platin üyeydim..Yazarkafe'ye içerik eklemeye başladım..Aldığım trafik ve yorumlar beni büyük ölçüde motive ediyor..Bumerang benim blogum için blog dünyasında var olma ve ilerleme sebebi...Artık vazgeçilmez..Elbette daha gidecek çok yolum var ama Uykum ve Ben olarak ben ve bumerang bu yolda birlikteyiz..

Sizinde eğer siteniz varsa ya da açmayı düşünüyorsanız, benim de söyleyeceklerim var diyorsanız ve bu yolda kendinizi yalnız hissediyorsanız, daha geniş kitlelere sesinizi duyurmak, marka anlayışınızı somutlaştırmak istiyorsanız durmayınız. 
Neden mi çünkü bumerang bu yolda sizinle..
Özgün içerikle her gün daha ileriye...

100. yayınım senin için, teşekkürler Bumerang..

Aşık Veysel


Aşık Veysel Şatıroğlu (25 Ekim 1894, Şarkışla, Sivas - 21 Mart 1973)

Bizi en iyi kim anlatabilir ki..Aşık Veysel'i saygıyla ve rahmetle anıyoruz...

Uzun İnce Bir Yoldayım
Gidiyorum Gündüz Gece 
Bilmiyorum Ne Haldeyim 
Gidiyorum Gündüz Gece

Dünyaya Geldiğim Anda 
Yürüdüm Aynı Zamanda 
İki Kapılı Bir Handa
Gidiyorum Gündüz Gece

Uykuda Dahi Yürüyom 
Kalmaya Sebep Arıyom 
Gidenleri Hep Görüyom 
Gidiyorum Gündüz Gece

Kırk Dokuz Yıl Bu Yollarda 
Ovada Dağda Çöllerde 
Düşmüşüm Gurbet Ellerde 
Gidiyorum Gündüz Gece

Düşünülürse Derince 
Uzak Görünür Görünce 
Bir Yol Dakka Miktarınca 
Gidiyorum Gündüz Gece

Şaşar Veysel İş Bu Hale 
Kah Ağlaya Kahi Güle 
Yetişmek İçin Menzile 
Gidiyorum Gündüz Gece

21 Mart 2013 Perşembe

Boğazda şirin bir mahalle Büyükdere


İstanbul'da yapılabilecek en güzel şey hiç şüphesiz sahile inip vakit geçirmek...Tüm şehri arkanıza alıp stresten uzak denizi izlemek, sahilde oturup bir şeyler yemek içmek, belki bir bankta oturup kitap okumak..Belki de müzik dinleyip yürüyüş yapmak..


Belki de martılarla dertleşmek...
İşte size boğazda çok güzel bir alternatif...

Büyükdere


Boğaz sizi çağırıyor!


Çay bahçelerinde çay simit keyfi yapmayalı ne kadar oldu?
Havalarda ısındığına göre artık hafta sonları yer bulmak hayli zor :)


Sahili, balıkçıları, çay bahçeleri, tarih kokan evleri, dar sokakları ile yıllardır büyüsü bozulmamış Büyükdere'nin...
Eski zamanlarda Rumların ağırlıklı olarak yaşadığı bölgeye daha sonraları ormana yakınlığı ve balıkçılık imkanı olduğu için Karadenizliler yerleşmiş....


Büyükdere'nin kedisi de pek uykucu :)

Aya Paraskevi Rum Ortodoks Kilisesi, Santa Maria Kilisesi, Surp Hıripsimyants Ermeni Kilisesi (1848), Surp Bogos Ermeni Katolik Kilisesi (1885), ayrıca 3. Mustafa zamanında yaptırılan Kara Mehmet Kethuda Camii (1785) Büyükdere'de bulunmakta...

Ne yenir? 

Taze balık
Büyükdere Fırınında taze simit ve ekmek :) 
Büyükdere Dondurmacısında dondurma
Sarıyer Böreği 

Büyükdere (Sarıyer)'ye ulaşım:

25T Sarıyer-Taksim
25E Sarıyer-Kabataş (Sahilden gelir, Beşiktaş, Ortaköy, Bebek, Arnavutköy, Rumeli Hisarı, İstinye, Tarabya bir tarafta muhteşem boğaz manzarası)
40B Sarıyer-Beşiktaş

otobüsleri ile Büyükdere Mahallesi durağında inerek ulaşabilirsiniz..

Büyükdere gezildikten sonra sahilden Sarıyer'e veya Kireçburnu'na yürüyebilirsiniz..

20 Mart 2013 Çarşamba

Binbir Gece Masalları Sesli Kitap


Bir varmış,bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken..

En son ne zaman masal dinlediniz..Hepimizin çocukluğunda kaldı değil mi..

Yok yok kalmadı size çok güzel bir haberim var..NTV Tarih  dergisi bu ay ki sayısında Binbir Gece Masalları Sesli Kitabını hediye ediyor.

Toplamda 7 saat 02 dakika süren sesli kitap Mehmet Atay tarafından seslekitap.com için seslendirilmiş.
Şimdiye kadar elime aldığım ve çeşitli nedenlerle bitiremediğim bu masalı dinlemek benim için müthiş bir fırsat ..

Dilden dile gönülden gönüle aktarılan Binbir gece masallarının kaynağı hakkında kesin bir bilgi yoktur.

Ana teması ise, Semerkant hükümdarı olan Şahzaman ile kardeşi Sasani (İran) Hükümdarı Şehriyar, iffetsiz ve seks düşkünü karılarını öldürürler, öyle ki Şehriyar her gece ülkesinin genç ve güzel bir kızıyla gerdeğe girip sabah da onu öldürmek için ant içer.. Öyle ya bu adama kız mı dayanır memlekette kız kalmaz..Şehriyara kız bulma konusunda görevli olan veziri bu konuyu kızlarına açar..Şehrazad babasının karşı çıkmasına rağmen Şehriyar'la evlenmek ister. Şehriyar'ın bu yeminini bozdurtmak isteyen Şehrazad bu konuda kararlıdır..Gerdek faslından sonra Şehriyar kız kardeşini görmek ister, aslında her şeyi daha önceden planlamışlardır. Kız kardeşi ablasından masal anlatmasını ister..Ve işte masal başlar..Şehrazad'ın anlattığı masala Şehriyar'da kulak verir..En meraklı yerinde hadi bakalım arkası yarın diyerek uykuya dalarlar. Şehriyar masalın devamını dinlemek için infazı erteler..Bu durumu çok iyi kullanan Şehrazad her akşam masal anlatmaya devam eder...Binbir gece geçmiş ve Şehriyar artık değişmiştir..

Masal severlere duyurulur..

19 Mart 2013 Salı

Değirmen- Sabahattin Ali


Sabahattin Ali/Değirmen
YKY 137 s

Arka kapak

İşte adaşım, sana seven bir Çingene'nin hikayesi. Çiçeklerin açtığı bir mevsimde, senin kollarına yaslanan ve çiçekler kadar güzel kokan bir vücutla uzak su kenarlarında oturmak ve öpüşmek, yoruluncaya kadar öpüşmek her şeydir...(....) Fakat sevgili bir vücutta bulunmayan bir şeyi kendisinde taşımaya tahammül etmeyerek onu koparıp atabilmek, işte adaşım, yalnız bu sevmektir."

Değirmen'den 

Türk edebiyatının "özgür" sesi Sabahattin Ali'den yıllara meydan okuyan öyküler..


Kürk Mantolu Madonna ve Kuyucaklı Yusuf'u okuduktan sonra Sabahattin Ali'de ki hazine avına devam ediyorum.. 
Öyküleri sever misiniz? O zaman Değirmen size göre..İçinde 3 bölüm ve toplamda 16 öykü var...
Kitap Sabahattin Ali'nin önsözüyle başlıyor. Ve yazar önsözünde "Şiir ve hikayelerim arasında, yazmış olmaktan utanacağım kadar kötüler olduğunu biliyorum." diyor..Sizde bu konuda yazarla aynı fikirde olmak için tüm öyküleri okuduğunuzda durup düşünüyorsunuz acaba hangisini beğenmedi?
Öyküler kitaba da ismini veren Değirmen isimli öyküyle başlıyor..
Ben yazarın dilini sevdim, seriye devam edeceğim..

13 Mart 2013 Çarşamba

Desenli bant ile renklensin her şey!


Pinterestte ve bloglarda gördüğüm desenli bantlarla bir şeyler yapmak düşüncesi çoktandır aklımda...Ama küçük bir sorunumuz vardı o da bu desenli bantları bulmak, uzun bir arayıştan sonra pazartesi bir kırtasiyede buldum..Geriye tek bir iş kalıyordu o da elimizdeki şeyleri birazcık renklendirmek...Öncelikle işe ayraç yapmakla başladım "Neşeli Oyuncaklar"'da gördüğüm ayraçlara bayıldım ve ben de yaptım..


Sonra da termosuma renk kattım.



USB ne olacak, o da çok renksizdi canım :)


Haydi o zaman desenli bantlarla renklensin her şeycikler :)

Desenli bantlarınızı kendiniz de yapabilirsiniz tabi, bakınız Turuncu Oda

Sağlıcakla ve mutlulukla kalınız...

10 Mart 2013 Pazar

Taze geldi: Etamin kitap ayracı


Güneşli bir pazar gününden selamlar sevgiler..Bugün hava o kadar güzeldi ki ben de günün bir kısmını bu sevimli ayraçlara ayırıp geri kalan kısmındaysa balkondaki salıncakta kitap okumakla geçirdim..
Arada bir rüzgar  sayfaları karıştırsa da kitap okuma keyfime karşı koyamadı..

Gelelim bugünkü paylaşımıma..

Kitap ayraçlarını çok seviyorum ben, kitaplarıma renk getiriyorlar..
Esen'ce de görüp çok beğendiğim etaminlerden yapılmış ayraçları denemek istedim..Tabi ondaki ayraçlar sanat eseri gibi. Ben daha basit şekiller yaparak başladım bu işe..Annemde de hazır etamin varken yapabilir miyim yapamaz mıyım falan derken bunlar çıktı.. 

Eminim etamin konusunda çoğu kişi  benden daha deneyimli ve bilgilidir, çünkü ben etamini ilk kez elime alıp bir şeyler yapıyorum, şablonları da internette mevcut, hatta öyle güzel panolar yapmışlar ki etamini bu gidişte elimden bırakmayacağım..

Etamin iki katlı bu arada, elimde dikerek püsküllerini çıkardım dört taraftan..Sert dursun diye de arasına karton kestim..

Ne zamandır bir şey yapmamıştım, özlemişim bir şeyler üretmeyi :) 
Ben bu ayraçları çok sevdim, siz de kolayca yapabilirsiniz..


9 Mart 2013 Cumartesi

Puslu Kıtalar Atlası


İhsan Oktay ANAR
İletişim Yayınları 238 s

Arka Kapak

Yeniçeriler kapıyı zorlarken düşler üstüne düşüncelere dalan Uzun İhsan Efendi, kapı kırıldığında klasik ama hep yeni kalabilen sonuca ulaşmak üzeredir: "Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır." Kendini saran dünyayı düşleyen bir haritacının, düşlerinden devşirdiklerini döktüğü Puslu Kıtalar Atlası adlı kitap oğlunun eline geçtiğinde onu kendisinin bile tahmin edemeyeceği maceralara sürükler, oysa yaşayacakları elindeki kitaba çoktan yazılmıştır. 
Geçmiş üzerine, dünya hali üzerine, düşler ve puslu kıtalar üzerine bir roman. Hulki Aktunç’un önsözüyle...

İhsan Oktay ANAR

1960 doğumlu. Lisans, master ve doktora eğitimini Ege Üniversitesi Felsefe Bölümünde yaptı. Halen aynı okulda öğretim üyesi. 

Puslu Kıtalar Atlası yazarın okuduğum ilk kitabı..Kitapta eski dildeki sözcüklerden bol bol mevcut, bu bakımdan biraz kötü olsa da bu fantastik kurgunun içine girmekte hiç zorlanmıyorsunuz..Uzun İhsan Efendi, Bünyamin, Dertli, Arap İhsan, Ebrehe, Binbereket kahramanlardan bazıları..Uzun İhsan Efendi bu düşler atlasının sahibi, hayatı düşlerde bulan biri..
Bünyamin, Uzun İhsan'ın oğlu...Babası yeniçeriler tarafından kaçırılıp kör ve sağır edilir.. 
Bünyamin ise babasını bulmak için dilencilerin içine girer ya da maceranın içine...
Dertli, üzerine defalarca yıldırım düşmesine rağmen ölmeyen, gittiği her yere korku salan biri..
Kitapta aslında herkes başkahraman, herkes çok iyi anlatılmış..

Yazarımız felsefeci olduğu için kitabı derinlemesine okumak en iyisi, çünkü durup da düşünecek çok fazla söz var.. Kitapta bahsi geçen Rendekar ise René Descartes' (Dekart)'i temsil ediyor.(Düşünüyorum o halde varım)

Kitaptan alıntılar..

"Sizler, hepiniz, içinde yaşadığınız dünya, Konstantiniye, her şey, sadece ve sadece benim düşüncemde varsınız...Rendekar yanılıyor: Düşünüyorum, ama sadece ben var değilim. Düşündüğüm için asıl sizler varsınız; sizler ve içinde yaşadığınız dünya."

"Her şey ben ve benim düşüncelerimden ibaret olsa da bu dünyada yaşamak zevkli bir şey" diyordu. "Sen! Oğlum! Sen benim zihnimde bir düş, bir düşüncesin. Bana şu anda dokunuyorsun. Ama ben sana dokunamıyorum. Çünkü düşlere dokunmak mümkün olabilir mi?"

"Dünyanın şahidi olmanın gerçek bir ibadet olduğunu sık sık söylerdi. Her insan şu ya da bu şekilde dünyayı okumalıydı. Kuran'ın kendisi peygamberin dünyayı nasıl okuduğuna bir örnekti ve onun ardında giden herkes, dünyayı onun gibi okuyup şahadetlerini yazmalı ve bunları başkalarına aktarmalıydı. Dünyaya şahit olmanın yolu ise maceranın kendisinden başka bir şey değildi. Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, 
bu dünyanın şahidi olmaktı."

6 Mart 2013 Çarşamba

Son cemrede düştü!


Eskiden insanlar, bir yılı iki aya bölmüşler, Biri Kasım diğeri de Hızırmış...Kasım 179 gün, Hızır ise 186 gün sürermiş. Dedem anlatırdı hep bunları bana...Hatta, Kasım 100 için, "100'ü bulduk, yazı bulduk" derdi.. Esasında miladi takvime göre Kasım 100, 15 Şubat'a denk geliyormuş. Bu tarihten sonra ise Cemreler düşmeye başlarmış. Yedişer gün arayla önce havaya sonra suya düşen Cemre son olarak da toprağa düşermiş. Kelime anlamı "kor halinde ateş" olan Cemre Arapçadan gelmekte imiş. Son cemre düştüğünde ise artık soğuk hava yavaş yavaş yeryüzünü terk etmeye başlayacak, kır çiçekleri açmaya başlarmış. Miladi takvime göre 8 Kasım'da başlayan Kasım ayı, 6 Mayıs'ta Hıdırellez ayının başlamasıyla sona erermiş..Dedem bunları bana anlattığında çok ilgimi çeker merakla dinlerdim onu...

Asırlardır Anadolu insanlarında hüküm süren bu inanış elbette keyfekeder oluşturulmamış, tarım ve hayvancılıkla uğraşan Anadolu insanı hesap etmiş, kafa yormuş, soru sormuş kendine... Havalar ne zaman ısınır, bu mevsimde ne ekip ne biçmeli, bahar ne zaman gelir, çiçekler ne zaman tomurcuk olur? Fırtına ne zaman çıkar, soğuk ne zaman başlar?

Şimdi sırada kısa süreli kocakarı soğukları/fırtınası (Berd-ül-acûz) varmış..Saatli Maarif takvimine göre 11 Martta başlıyor. Haberiniz ola..

Maarif takvimini okumayı da çok severim ben, o da dedemden kaynaklanıyor sanırım. 
Bu arada Maarif takvimi demişken günün sözünü de yazmasam olmazdı..

Kendi nefsini terbiye edemeyen, başkasınınkini hiç terbiye edemez. Sırrî-yi Sekâtî 

Elbette Küresel Isınma da bir gerçek bunu da unutmamak gerek. 

Bu takvimdekiler daha ne kadar doğruyu gösterir, bunu da zaman gösterecek..

3 Mart 2013 Pazar

Aşkımız Aksaray'ın En Büyük Yangını- İstanbul DT


Yazan Güngör DİLMEN 
Yöneten  Faik ERTENER

Gonca ile beşincisini gerçekleştirdiğimiz Geleneksel Cevahir Sahneleri Buluşmasında bu seferki oyunumuzun adı "Aşkımız Aksaray'ın En Büyük Yangını". Oyun Güngör Dilmen'in kaleme aldığı Tarihi Aksaray Yangınını konu alıyor..Aksaray yangını İstanbul'un en büyük yangınlarından biriymiş. Yanmış ama neden yanmış bilinmiyor. Dilmen'de olsa olsa aşktır böylesine bir yangının sebebi demiş. Oyunda eski İstanbul'dan kesitler bulunuyor, tulumbacılar (günümüz itfaiye erleri), bohçacı kadınlar, çingeneler,
sokak satıcıları (fallı nane şekeri satıcıları)..

Daha önceki yıllarda da sahnelenmiş oyun geçen yıl kaybettiğimiz Güngör Dilmen'in anısına tekrar sahneleniyor..
Ama bu defa müzikli oyun haline getirilmiş. 

Oyun müziklerle biraz daha canlı hale getirilmiş ama Sidikli Kasabası ve Çirkin'deki gibi alıp oyunu göklere çıkaramadılar, oyunda bir enerji eksikliği vardı, bir taraf çok başarılı oynarken (Tulumbacılar, çingeneler, hanımlar), yangının asıl sebebi aşk çok iyi yansıtılamadı. Kıvılcım çıktı ama tutuşturmadı diyebilirim :)

Oyunda tanıdık yüzler de var!

 Tulumbacıların reisi olan Abidin'i Macit Sonkan oynuyor. Oyunda seyirciyi ilk karşılayan Macit Sonkan Aşk Bir Hayal'de Asmin'in (Nehir Erdoğan) babası rolünde oynamıştı. Bu oyunda da benim en sevdiğim karakterden biriydi.

Yine benim izlemekten keyif aldığım diğer bir oyuncu da Merzuka'yı oynayan Ayşe Tunaboylu. Yine içten ve samimi tavrıyla beni kendine hayran bıraktı..Ayşe Tunaboylu daha önce Aliye dizisinde Hasibe karakterini canlandırmıştı..