UA-56156696-1 expr:class='"loading" + data:blog.mobileClass'>

21 Aralık 2017 Perşembe

Ölü Zaman Gezginleri


Bir önceki yazımda Hasan Ali Toptaş'ın "Kuşlar Yasına Gider" isimli kitabından bahsetmiştim. Ben "Kuşlar Yasına Gider"den sonra "Ölü Zaman Gezginleri" ile devam ettim.

"Ölü Zaman Gezginleri" Everest Yayınlarından çıkmış ve 139 sayfa bir öykü kitabı. Ölü Zaman Gezginleri ve Yoklar Fısıltısı olmak üzere iki ana başlıktan oluşmuş, toplamda 16 öykü var.

Kitabı; elinizde çayınız, sessizlikte ve dikkatinizin dağılmayacağı bir yerde okumanızı öneririm. Bir tavsiyem daha var, öyküleri art arda okumayın tadını çıkarın.Sık sık hayal mi gerçek mi diye sorabilirsiniz.. Kelimeler yine özenle seçilmiş, betimlemeler harika, resmen zihninizde canlandırıyorsunuz yazanları.

Kitap kapağı ise Kuşlar Yasına Gider de olduğu gibi Nuri Bilge Ceylan'dan.

"Gitmek fiilinin altını çift çizgiyle en güzel trenler çizebilirmiş ona göre. Otobüs koltuğunda Ramses gibi kıpırdamadan oturanlara, yolculuk ediyor denemezmiş doğrusu." (Çift Çizgi isimli öyküden)

"Susuyorduk gene, susacaktık; dağ hangi boşluğumuzu dolduruyor, susmak bizi nereden eksiltip nereye biriktiriyor ve bu sis hangi çıplaklığımızı örtüyor, hiç bilemeyecektik. Her şeyi bilmek için erkendi belki, bilmeler yaşamalardan geçerdi ve biz önce yaşayacaktık." (Ölü Zaman Gezginleri isimli öyküden)

15 Aralık 2017 Cuma

Yara değil de muhatapsız kalmak öldürüyor insanı...



Hasan Ali Toptaş'ın okuduğum ilk kitabı. Gölgesizler ve Heba'yı duymuş ancak okumamıştım. "Kuşlar Yasına Gider" güzel bir başlangıç oldu benim için. Sonra da "Ölü Zaman Gezginleri" ile devam ettim, yakında onunla ilgili bir yazı da paylaşacağım.

Kuşlar Yasına Gider, Everest Yayınları'ndan 2016 yılında çıkmış, 250 sayfalık bir kitap. Klasik bir baba oğul hikayesi gibi başlıyor. Denizli ve Ankara arasında gidip gelirken zaman zaman yollarda çalan türküler kulağınızda çınlıyor. Şu karşı ki dağda kar var duman yok, benim sevdiceğimde din var iman yok amaan...

Yazar dilimizi çok güzel kullanıyor, kelimelerle dans ediyor. Geçtiği yolları, Ankara'yı, Denizli'deki evini, bahçesini, akrabalarını, yollardayken peşinden gelen atı, gördüğü rüyasını öyle güzel betimliyor  ki  okuyucular romanın sessiz kahramanları  oluyor ve bir köşeden gizlice izliyorlar yaşananları. Kitapta unutmayacağım yerlerden biri de elbette babasının düştüğü sahne. Kimsenin elinden tutup kaldırmaması gibi bazen tokat gibi çarpıyor unutulanlar. Şehir yaşamının insanı böyle duygusuz ve tepkisiz hale getirmesini, bir babanın gözyaşlarında görüyorsunuz. 

Kitap, buram buram yaşanmamışa özlem kokuyor, babasının çocuklukta sürekli iş için gitmesi ve uzun süre dönmemesi sonucu bir çocuğun baba özlemi. Tüm bu yokluğa rağmen oğulun babaya "Of" bile dememesine tanık oluyoruz. Ölüme gittiğini bile bile naifçe, sessizce elinden tutuyor babasının. 

Romana adını veren türküyü de sizlerle paylaşmak istedim. Belkıs Akkale'den dinleyebilirsiniz
"Bu yol Pasin’e gider 
 Döner tersine gider 
 Şurda bir garip ölmüş 
 Kuşlar yasına gider..."

Roman kapağı da tanıdık bir isimden, Nuri Bilge Ceylan’ın "Yağmurdan Sonra Üç Kaz" isimli fotoğrafı.

Bir de altını çizdiğim cümlelerden bir tanesini paylaşmak istedim, bana epey dokunan bir söz oldu...

"Öyledir, dedi Zübeyir; bazı canlıları yara öldürmüyor, muhatapsız kalmak öldürüyor."

Keyifli okumalar...

9 Aralık 2017 Cumartesi

Yol Ayrımı - Her değişimin bir bedeli vardır



İki büyük usta, Yavuz Turgul ve Şener Şen'in yolları yedi yıl aradan sonra "Yol Ayrımı" filmi ile kesişiyor. Oyuncu kadrosunda Şener Şen (Mazhar Kozanlı), Mert Fırat (Barlas), Nihal Yalçın (Emine), Rutkay Aziz (Altan), Tilbe Saran (Nur), Ruhsar Öcal , Defne Kayalar (Defne), Çiğdem Selışık Onat (Firdevs Hanım), Şerif Erol (Besim) yer alıyor.

Filmin Konusu

Mazhar Kozanlı çok büyük bir tekstil şirketinin sahibidir. İş hayatında son derece profesyonel, ailesine karşı duygusuzluk derecesinde katı bir adam olan Mazhar Bey, bir trafik kazasında ölümden döner. Bu kaza, Mazhar Bey'in hayatında önemli bir yol ayrımına girmesine neden olur. Önceki hayatından tamamen zıt bir kişiliğe bürünür. Öyle ki seçtiği yolda ailesini bile karşısına alır.

"Bir ormanda yol ikiye ayrıldı, ve ben – ben gittim daha az geçilmişinden, ve bütün farkı yaratan bu oldu işte." (Robert Frost- Gidilmeyen Yol adlı şiiri)

150 dk sürmesine rağmen film akıyor. Kayboluyorsunuz konunun içinde, içiniz sızlıyor. Zaman zaman da göz yaşlarına hakim olamıyorsunuz.

"Ben nasıl aşık olunur bilmem ki!"

Evini terk ederek başlıyor yeni hayatına. Yalnız kalmaktan korkan Mazhar Bey, Galatasaray Lisesinden arkadaşı "kavanoz" lakaplı Altan'ın (Rutkay Aziz) evine gidiyor.

"Ne oldu böyle sana dostum?"
"Dostum, bu sözü duymayalı ne kadar zaman oldu."

Bu film bir uyanışın hikayesi, zamanı ve yeri olmayan... Keskin bir uyanış ve dönüşüm. Bazen bir kitap, bazen bir film, bazen de acı çeken bir insan, ayna tutup bize kendimizi gösterir. Film çok güzel işliyor bu hikayeyi. Tokat gibi vuruyor yüzüne insanın. 

Filmde Şener Şen'in seslendirdiği  "Anılar" isimli şiirin bir kısmı ile yazıyı sonlandıralım.

Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım. 
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım. 
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar, 
Çok az şeyi ciddiyetle yapardım. 
Temizlik sorun bile olmazdı asla. 
Daha çok riske girerdim. 
Seyahat ederdim daha fazla. 
Daha çok güneş doğuşu izler, 
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim. 
Görmediğim bir çok yere giderdim.....

28 Kasım 2017 Salı

Haydi masalların peşinden gidelim!


Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken, pireler berber iken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken...

Dünyalar tatlısı bir masal anlatıcısından bahsedeceğim bu yazımda.. Judith Malika Liberman..1978 Paris doğumlu. Paris'de Sorbonne Üniversitesi  Dil bilimleri bölümünde master, ABD'de Pomona Üniversitesi’nde tiyatro, Paris Konservatuvarı’nda anlatıcılık eğitimi almış.

14 yaşından bu yana masal anlatıyor, Judith dünyanın duyduğu hikayeler değişirse, dünyanın da değişebileceğine inanıyor. 11 ay için geldiği Türkiye'de 14 yıldır yaşıyor. Tatlı Türkçesiyle bize bizim toprakların hikayelerini anlatıyor, aşıklar, meddahlar gibi.. Bizi evrenin sınırlarında gezdiriyor, hiç gitmediğimiz evlere misafir oluyor, yollarda yürüyoruz.

Benim Judith'le tanışmam biraz geç oldu, geçtiğimiz eylül ayında  CNN Türk'de Deniz Bayramoğlu'nun sunduğu "Gündem Özel" programına konuk olarak katılmıştı, orda tanıdım ve tatlı tatlı konuşmasına hayran oldum, bütün videolarını izledim. Sonra da bu yazıma konu olan "Masal Terapi" ile tanıştım.

Bazen yolumuzu kaybediyoruz ya işte öyle anlarda bize yolumuzu yeniden hatırlatacak, özümüze döndürecek yeni tabirle bizi fabrika ayarlarına döndürecek bir şeylere ihtiyacımız oluyor. İşte tam da öyle zamanlarda işe yarayacak "Masal Terapi".. Judith Liberman bunu iyileşme oyunu olarak nitelendiriyor. Bırak masallar sana rehberlik etsin, seni iyileştirsin ve dönüştürsün..

Ufak da bir tavsiyem var, masalları önce siz okuyun, içselleştirin, değiştirin, farklı yorumlayın. Sonra çocuklara anlatın. Çocuklar bu konuda size yol gösterirler, yeterki onlara kulak verin.

Masallar söz konusu olduğunda hep o soru aklımıza gelir ya masallar sadece çocuklar için midir? Yetişkinlerin ihtiyacı yok mudur zihinlerinin sınırlarını zorlamaya?

Çocukların hayal dünyasına bakın, hayatının ilk yıllarındaki monolog oyunlarını düşünün. Tek başına nasıl da başarıyorlar oynamayı, mutlu olmayı. Hayal güçlerini nasıl zorluyorlar. Halbuki çevresi belli, yaşadığı ortam belli. Biz yetişkinlerin dünyasına göre daha kısır bir alanda yaşıyorlar. Ama ne oluyor da aklınız hayaliniz almıyor sözlerini. Çünkü izin veriyorlar kendilerine, kısıtlamıyorlar kendilerini. Soru soruyorlar sürekli, merak ediyorlar, araştırıyorlar, keşfediyorlar, en önemlisi de öğrenmek istiyorlar. Bitmek tükenmek bilmeyen enerjileri var. Sonra neler oluyor da bu hayal güçleri tektipleşiyor. Sanki tüm çocuklar aynı fabrikadan çıkmış aynı ürünlere dönüşüyorlar. Benzersiz yetenekleri olan çocuklar aynı sınavlara tabi tutulup hayal güçlerini kaybediyorlar ne olacak.

Sorumuza geri dönelim. Sadece çocuklar için mi masallar, hayır bizim de masallara ihtiyacımız var. Hatta en çok bizim ihtiyacımız var. Yoksa o yaratıcı fikirler nereden çıkacak..Hayal gücümüzü küçümsemeyelim, hele hele bizim bakmadığımız yerden hayata bakanlara "Bana masal anlatma!" demeyelim.

Judith Liberman'ın  "Kahramanın Yolculuğu" isimli TED konuşmasınu buradan izleyebilirsiniz.

Umarım en yakın zamanda bu tatlı dilli kadından canlı canlı masal dinlerim. Sevgiyle kalın...


27 Kasım 2017 Pazartesi

Çift Fonksiyonlu Derin Dondurucu

                                                       
İlk önce çift fonksiyonlu derin dondurucunun ne demek olduğu ile başlayalım, zira ilk duyduğumda ne anlama geldiğini ben de anlayamamıştım. Klasik derin dondurucular sadece “derin dondurma” yapıyor, yani içlerindeki tüm gıda ve besinleri -16 / -24 arasındaki bir sıcaklıkta depoluyor. Bunun avantajı, bu sıcaklıkta hemen tüm besinlerin kullanım ömürlerinin son derece uzun olması. Yani yazın dondurduğunuz bir gıdayı, kışın ilk günkü tazeliği ile tüketebiliyorsunuz. Ancak derin dondurma uzun süreli bir çözüm ve kısa sürede tüketmeniz gereken gıdalar için yeterince pratik değil. Aynı şekilde, su oranı yüksek besinler (karpuz, üzüm, vs.) derin dondurma işlemi için pek uygun değil, zira içlerindeki su kristalleşiyor ve gıdanın lezzeti bundan etkileniyor. Bu türden gıdalar için derin dondurucu değil, “soğutucu” kullanmak gerekiyor.

İşte çift fonksiyonlu derin dondurucu modelleri, tam olarak bu işe yarıyor. İstediğiniz zaman soğutma, istediğiniz zaman da derin dondurma yapıyorlar. Bu yüzden, kelimenin tam anlamıyla her besin türü ve her depolama amacı için uygunlar. Ancak, piyasada kaliteli bir çift fonksiyonlu derin dondurucu modeli bulmak oldukça zor. İşte bu nedenle uzun araştırmalardan sonra Uğur Soğutma’ya ait UED 7246 DTK modelinde karar kıldım. Uğur Soğutma’nın bu sektörde 60 yılı aşkın bir deneyimi var ve gerçeği söylemek gerekirse, kayda değer bir rakibi de bulunmuyor. Nitekim UED 7246 DTK’yı birkaç aydan bu yana kullanıyorum ve son derece memnun kaldığımı rahatlıkla söyleyebilirim.

Her şeyden önce, bu bir dikey derin dondurucu model. Yani görünüm ve kullanım olarak klasik buzdolaplarına benziyor. 261 litre brüt iç hacmi var ve en kalabalık aileler için bile fazlasıyla yeterli. Derin dondurma, soğutma ve sıfır derecede saklama özellikleri bulunuyor. Besinlerinizi kullanılan moda göre +3 / -24 sıcaklık aralığında depolayabiliyorsunuz. No frost özelliğine sahip olan çift fonksiyonlu derin dondurucu, aynı zamanda A+ enerji sınıfına ait, yani çok az elektrik harcıyor. Ön kapağı üzerinde bir LED ekran var ve tüm ayarları (kapağını açmaya gerek kalmadan) bu ekranı kullanarak yapabiliyorsunuz. Ben Uğur Soğutma’nın çevrimiçi mağazasını kullanarak satın aldım (https://satis.ugur.com.tr/) ancak Türkiye çapındaki bayilerden de alabilirsiniz. Bir derin dondurucu almaya niyetliyseniz, çift fonksiyonlu bu modele muhakkak bir göz atmanızı öneriyorum, kesinlikle pişman olmazsınız.
Bir boomads advertorial içeriğidir.

24 Kasım 2017 Cuma

Öğretmen olmak, bir cana dokunmak




Bugün Öğretmenler günü.. Bir öğretmen olarak bir şeyler yazmak ve sizlerle paylaşmak istedim. Yazının başlığında saklı zaten bu günün anlamı. Çünkü yaptığınız iş bir cana dokunmak, onu hissetmek. Gözlerinin içindeki ışığın bir parçası olmak. Bana bu duyguyu hissettiren tüm öğrencilerime teşekkür ediyorum. 

Başta başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, babamın, şu ana kadar üzerimde emeği olan tüm öğretmenlerimin, öğrencileri için emek veren, güneş gibi doğan, dokunduğu her şeyi güzelleştiren, soba yakan, duvarları süsleyen, bazen anne, bazen baba, bazen kardeş olan meslektaşlarımın öğretmenler gününü kutluyorum, var olsunlar.

Öğretmenler gününe özel tavsiye kitabım Sayın Doğan Cüceloğlu ve Sayın İrfan Erdoğan'ın yazmış oldukları "Öğretmen olmak, bir cana dokunmak". Sohbet havasında geçen kitapta yeni öğretmenlerin, öğretmen adaylarının epey ders çıkaracağına inanıyorum. Kitapta öğretmen olduğunda kim olmak istersin, öğretmenlik yapan mı yoksa öğretmen olan mı, bu sorunun cevabını veriyorsunuz. Çevrenizdeki öğretmenleri sorguluyorsunuz, kendi kişiliğinizi sorguluyorsunuz. 

Arka Kapak 

Doğan Cüceloğlu ve İrfan Erdoğan, bu kitapta genç fidanları taptaze umutlara dönüştüren öğretmenlerimizi konuşuyorlar. Eğitim ve öğretmenlik hakkında bugüne kadar biriktirdikleri kuramsal, tarihsel ve güncel fikirlerini paylaşmak üzere bir araya gelen Doğan Cüceloğlu ve İrfan Erdoğan, uzun soluklu bir yol arkadaşlığı kurdular. Yaklaşık bir yıla yayılan bir zaman dilimi içinde, sadece İstanbul'da değil, Türkiye'nin çeşitli kentlerinde "öğretmen"i konuştular, tartıştılar ve bütün bu kayıtları, elinizdeki kitabın malzemesini teşkil edecek şekilde düzenlediler. Nihayetinde ortaya çıkan bu eser, eğitim konusunda Türkiye'nin en birikimli düşünürlerinden Doğan Cüceloğlu ve İrfan Erdoğan'ın yalnızca kendi aralarındaki değil, tüm öğretmenlerimizle kurdukları diyalogun bir ürünü olarak görülmelidir. Ve şimdi bu diyalog, kitabın okurlarıyla devam edecek. Öğretmen Olmak, sadece okulda değil, yaşamın her alanında, herkese esin kaynağı olmak isteyenlere..

18 Kasım 2017 Cumartesi

Ben, Malala - Malala Yousafzai



Eğitim hakkını savunduğu için 15 yaşında iken Taliban tarafından vurulan kız Malala. O kendini sıradan bir kız olarak tanımlasa da yüreği ile fikirleri ile o kadar cesur ki. O bir eğitim savunucusu, Nobel barış ödülü sahibi. Bu kitap da işte bu cesaretin kitabı. Haksızlığa maruz kalan ve sonra da susturulan bütün kızlar, sesimizi birlikte duyuracağız diyor kitabında. Eline, yüreğine sağlık Malala.. 

Malala 1997 Pakistan doğumlu. İsmini, babası Ziauddin Yousafzai  bir  Pashtun kahramanı olan Malalai’den esinlenerek koymuş. Ziauddin Bey evlerinin yanında bir okul yönetiyor ve  bir eğitim savunucusu. Ataerkil bir toplumda yetişmesine rağmen kızına destek olmayı başarmış, kızından gururla bahseden sorumluluk sahibi bir baba.

2009 yılında Pakistan'ın kuzey batısında bulunan Swat üzerinde artan Taliban baskıları sonrası Malala, Gül Makai takma adıyla blog yazmaya başlamış, blogda korkularından, her şeye rağmen eğitimine devam etme tutkusundan, okula gidemese bile derslerine büyük bir hevesle çalışmasından bahsediyordu. Babasının okulu tehditler alıyordu, Malala ve babası her şeye rağmen eğitim hakkını savunmaya devam ediyorlardı.

Konu uluslararası basının da dikkatini çekmeyi başarmıştı. Malala 2011 yılında Pakistan’ın ilk gençlik barış ödülünü kazandı. Artık ismi ifşa olmuş ve ölüm fermanı verilmişti. Ekim 2012’de Malala ve kız arkadaşlarını taşıyan servis aracı maskeli ve silahlı kişilerce durduruldu ve saldırgan servise girip ateş açtı. 15 yaşında Malala başı, boynu ve omzundan giren kurşunla vuruldu. Önce yerel hastanede sonra İngiltere Birmingham şehrindeki askeri hastanede tedavi edildi. 11 ay sonra taburcu oldu.

Taliban’ın Malala’yı öldürme teşebbüsü dünya çapında kınandı ve Pakistan’ın her yerinde protesto edildi. Saldırıyı izleyen haftalarda, 2 milyondan fazla kişi eğitim hakkı için bir dilekçe imzaladı ve meclis Pakistan’ın ilk ücretsiz ve zorunlu eğitim kanun tasarısını hızla onayladı.

2014 Nobel Barış Ödülünü Malala aldı. Malala ödülü Hintli çocukların hak ve eğitimlerinin savunucusu Kailash Satyarthi ile beraber kabul etti. Malala $1.1 milyonluk ödülünü de eğitime yönlendirdi ve Pakistan’da kız çocuklarına bir ortaokul yapılması için bağışladı.

Kitabı tavsiye ederim. Özellikle eğitimcilere tavsiyemdir. Öğrencilerinize okutun, bu kitabı tartışın, öğrencilerin şikayet ettikleri şeylerin aslında başka insanların hayali olduğunu göstermenizi dilerim. Ali Şeriati'nin sözlerini de bu noktada paylaşmakta yarar var. "Okuyun, zira mürekkebin akmadığı yerde kan akıyor."

Baba Ziauddin Yousafzai'nin "Kızım Malala" isimli TED konuşmasına buradan ulaşabilirsiniz.

Son cümle ise Malala'dan "Sesimizin değerini ancak susturulduğumuzda anlarız.". Keyifli okumalar.

15 Kasım 2017 Çarşamba

.... başlamadan önce 1000 kitap



Yazının başlığındaki noktalı yeri nasıl dolduralım? Neye başlamadan önce 1000 kitap dersiniz? Üniversiteye? Yüksek lisansa? 60 yaşına? Sizi daha fazla yormak istemiyorum. Ana sınıfına başlamadan önce okunacak 1000 kitap.


Barış Özcan'ın youtube kanalının sıkı takipçilerindenim. Çok donanımlı ve çalışkan. Geçen hafta oğlu Sufi, eşi Devletşah'ın da bulunduğu üçlü bir video yayımlamış. 6 yaşındaki oğulları Sufi ile 10 ay önce başladıkları okuma maratonunda tam 1000 kitap okunmuş. Okunan kitapları da Sufi'nin Instagram sayfasında da paylaşmışlar. Kitaplar çocuk kitapları elbette, ince, büyük puntolarla yazılmış, resimli kitaplar. Okuma maratonuna başlamadan önce Sufi İngilizce'den sadece üç-beş kelime biliyor, okumayı ise bilmiyormuş. Süreç sonunda kazanımlarına okuma ve yabancı dil de eklenmiş yani.

Çocuklarına kitap okuma alışkanlığı kazandırmak isteyen anne-babalara da güzel tavsiyeler var videoda. Elinize attığınız her yerde bir kitap olmalı diyorlar, çantada, mutfak masasında, yatak başucunda kısacası her yerde. Elbette sadece çocuklar kitap okumayacak, anne babaların da okuması gerekiyor, sosyal öğrenme diye bir gerçek var ve çocuk gelişiminde büyük bir paya sahip. Çocuklar bizi model alıyorlar. Biz sabahtan akşama kadar televizyon izleyip hadi yavrum kitap oku dersek çocuğumuz kitap okumaz. Davranışlarımızla örnek olacağız.

Bu insanların başka işi yok mu yahu hep bu çocukla mı ilgilenmişler, diye sorabilirsiniz. Yok öyle bir şey. Sadece kitap okumaya düzenli vakit ayırmışlar. Yoksa Sufi tek başına oyun da oynuyor, arkadaşlarıyla da oynuyor, okula da gidiyor, etkinliklere de katılıyor. Ama her şey dengeli ve düzenli.

Aklınıza şöyle bir soru da gelebilir. Bu 1000 kitabı nereden bulmuşlar? Bu kadar kitabı satın almaya kalkmamışlar tabi ki. Kütüphanelerden yararlanmışlar, arkadaşlar arasında kitap paylaşımı yapmışlar, elektronik kitap kullanmışlar. Yoksa çok ciddi bir maliyet.

Bu videoyu izledikten sonra çok etkilendim yine umutla doldum ve bana örnek oldular. Tavsiye eder, yorumlarınızı beklerim. Sevgiler..

Barış Özcan'ın videosu için aşağıdaki linke tıklayınız.

12 Kasım 2017 Pazar

Sol Ayağım - Christy Brown




Yazar Christy Brown 1932 doğumlu ve bu kitap kendi hayat hikayesi. Beyin felci kurbanıydı, konuşmasını ve sol ayağı dışında hareketlerini kontrol edemiyordu. Sol ayağı ile resim yaptı hatta otobiyografisini yazdı. İrlanda edebiyatının devleri arasında yerini aldı. 1954'te yayınlanan kitap MEB 100 Temel Eser listesinde. Nemesis Kitap'tan çıkmış ve 189 sayfa.

Kitabın ilk sayfalarını çevirdiğimizde "Annemize" yazısını görüyoruz. Böylesine güçlü annelere de böyle cesur çocuklar yakışır.

"Yine de "A" harfini yazdım. Önümde yerde duruyordu. Titrekti, acemiceydi, kenarı eğri büğrüydü ve hiç düzgün olmayan bir orta çizgisi vardı. Yine de "A" harfiydi. Başımı kaldırdım. Bir an annemin yüzünü gördüm, yanaklarında yaşlar vardı. Sonra babam eğildi ve beni omzuna aldı. "Başarmıştım"...o bir harf benim için yeni bir dünyaya giden yol, zihinsel özgürlüğümün anahtarıydı."

Önce "A" harfi ile başladı süreç sonra "ANNE" yazdı. Sonra da kitaplarını yazdı Christy Brown. 

"Sol ayağım içinde bulunduğum hapishane kapısının tek anahtarıydı." 


6 Kasım 2017 Pazartesi

Gri Kitap Yolculuk - Şengül Hablemitoğlu



Gökyüzünün grileşmesiyle evimize çekilir, sıcak çaylarımızı alır kitaplarımıza döneriz. 
Hayat hep rengarenk olsun isteriz ama sonbaharla birlikte doğa bize öğretir. Hayır der, gri de var, yaprak dökümü de var hayatın içinde. 

Bu sefer yazımda bahsedeceğim kitap Şengül Hablemitoğlu'ndan: Gri Kitap Yolculuk. 2016'da eşinin 14. ölüm yıl dönümünde ona ithaf ettiği bu kitap, Kırmızı Kedi Yayınevinden çıkmış. 120 sayfalık ince bir kitap olsa da bir kadının kendi içsel yas yolculuğunu anlatıyor ve yükü oldukça ağır.

Kitapta Şengül Hablemitoğlu'nun eşi Necip Hablemitoğlu’nun 2002'de bir akşam evinin önünde öldürülmesi ile  yas psikolojisine, böylesine acı bir ölümle eşini kaybeden kadının yoluna çocukları için, çocuklarıyla devam etmesi sürecine tanık oluyor ve acısını derinden hissediyorsunuz.


1 Kasım 2017 Çarşamba

Huzursuzluk-Zülfü Livaneli


Bir kitap okuyorsunuz ve okuduklarınızdan sonra boğazınız düğümleniyor. Huzursuzluk işte böyle bir kitap, yakın geçmişten bir hikaye. Hepimiz huzursuz değil miyiz, tedirgin. İşte biraz da bu yüzden kolay içselleştirdik romanı.


Meleknaz, İbrahim ve Hüseyin'in hikayesi gerçekten yürek burkuyor. Mardin'e daha önce gittiğim için kitabı okurken  Ortadoğu'nun kaderini, kadınların acılarını, çok kültürü ile eşsiz Mezapotomya'nın gizemli hallerini daha derinden anladım ve hissettim. 170 sayfalık kısmen ince bir kitap olsa da insanlık dersi vermeye yetiyor, hırsın, merhametin, cehaletin hikayesini okuyucularına yaşatıyor.  İbn-i Haldun’un "Coğrafya kaderdir" sözü kitabın her satırında yüzünüze vuruyor. 



Zülfü Livaneli benim okumaktan büyük keyif aldığım, kitaplarına, duruşuna hayran olduğum yazarlardan. Seveni çok olduğu kadar sevmeyeni de çok. Önyargılı yaklaştıklarını düşünüyorum. Yazarın üslubu, oldukça yalın ve akıcı, bunu kitabı hızlıca bitirdiğinizde anlıyorsunuz.


Okuduğum kitap bana dokunsun, içime işlesin istiyorsanız hiç vakit kaybetmeyin, alın okuyun.


Yazarın diğer romanları hakkında yazdığım yazıları ulaşmak için tıklayınız.





30 Ekim 2017 Pazartesi

Emile- Jean-Jacques Rousseau



Milli Eğitim Bakanlığı'nın aday öğretmenler için önerdiği kitap listesinde de yer alan Emile, Jean-Jacques Rousseau'nun en bilinen eserlerinden biri. 758 sayfa olması ilk etapta gözümü korkutmadı değil. Ama okudukça, öğrendikçe, üzerine düşündükçe okumak daha keyifli oldu.

Kitabı okumaya başlamadan önce birkaç temel bilgi edinmek iyi oluyor.

Jean-Jacques Rousseau 18. yüzyıl düşünürü. 
 Kitap, doğumdan itibaren birey gelişimi ve eğitimini 5 bölümde anlatıyor.

-Doğuştan ilk çocukluk çağının sonuna kadar (0-2 yaş),
-Konuşan çocuk çağı (2-12 yaş),
-İlk gençlik çağı (12-15 yaş)
-Buluğ çağı (15-20 yaş)
-Evlilik ve usluluk dönemi (20-25 yaş)

25 Ekim 2017 Çarşamba

Dolu dolu yaşa!



Hepimiz hayatımızla ilgili tek bir gerçekle dünyaya geliyoruz. Tek bir şans... O yüzden durma ve dolu dolu yaşa hayatı. 


1- Daha az tüket, sürekli üret!

Tüketim çılgınlığı almış başını gidiyor. Ama sen özünü unutma. Gerçekten ihtiyacın olan şeyleri satın al ki yapmak istediğin şeylere para kalsın. Kendine birikim yap, güzel anılar biriktir. 

2- Öğren ve öğret
Öğrenme sürecimiz ölene kadar devam edecek. İstesek de buna dirensek de. Ne öğrenmek istiyorsan onu öğren, öğrenmek için çabala. Öğrenmekle kalma, bunu diğer insanlara da öğret. Paylaş, köprü ol. 

3- Erteleme!
Bu da çağın hastalığı, erteliyoruz. Şimdi olmaz, şimdi yapamam yok! Konfor alanından çıkıp o yapmayı çok istediğin etkinliği yap. Ebru kursuna gitmek istiyorsun, maddi kaynağın var ama motivasyonun yok, kimse seninle gelmiyor, kalk ve git o kursa, yeni insanlarla tanış ve paylaş. Ölmeden önce yapmak istediğim 100 şey, izleyeceğim filmler, mutlaka oku listesindeki kitapları erteleme, arkadaşlarından ödünç al, bir şekilde ulaş onlara ve gereğini yap. Ama yarın değil şimdi. Zamanın mı yok erken kalk, çocuklarla yapamam mı diyorsun, bir yol bulunur elbette yeter ki erteleme. 

4- Gez-Keşfet
Bunun için çok fazla paraya ihtiyacın olduğunu düşünebilirsin ama daha ucuza nasıl seyahat edilir bunu öğrenmen gerek. Bunun birçok yolu var, sadece araştır. Tek başına mı kaldın yalnız seyahat etmekten korkma. Seyahatlerini insanlarla paylaş. Belki yakın zamanda oraya giden birileri çıkar karşına. Hem çalış hem gez mesela, fırsatları değerlendir. Farklı kültürlerle tanış, kendi kültürünü anlat, paylaş. 


5- İzle-dinle

Güneşin doğuşunu, batışını, kuşların göçünü izle, mevsim geçişlerini fark et. Müzik dinle, sokak sanatçılarını dinle, doğayı dinle, kozalakların açılmasını, su sesini, yağmuru, çocukları dinle.
Seni motive eden, yaptıklarıyla sana ilham veren insanları dinle. TED konuşmalarını izle. 


6- Sev, aşık ol

"İnsan, evrende gövdesi kadar değil, yüreği kadar yer kaplar." diyor üstat Yaşar Kemal. Yüreğindeki sevgiyi çoğalt, sevgiyi paylaş. Sevdiklerine zaman ayır, onlarla kaliteli zamanlar geçir. Etkinlikleri herkesin keyif alacağı şekilde yapılandır. 

7- Yaz - Çiz
Söz uçar yazı kalır atasözü klişe bir söz olabilir ama her zaman çalışır. Biriyle paylaşmasan bile yaz, kendini ifade etmeni sağlar. Kendi gelişimini takip edebilmek için basit bir yol yazmak. Çizim yeteneğin nasıl, bunu keşfet. Çocuklarla birlikte çiz, toplantıda, gergin anlarında çiz. Kuş çiz, çiçek çiz ama çöp adamın ötesine geç!


Yeter ki durma.


14 Ekim 2017 Cumartesi

Dünyanın bütün çocukları Pál Sokağı’ndandır!

pal sokağı çocukları ile ilgili görsel sonucu
Nefes almak istediğimde hep çocuk kitaplarına sarılırım, çocuk cesareti hemen beni ayağa kaldırır. 
Bugün size bahsedeceğim kitap da bir çocuk kitabı, Ferenc Molnar'ın kaleme aldığı Pal Sokağı Çocukları. İlk yayınlanma tarihi 1906, Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan bu kitap halen çok satanlarda. Umalım da bu kitabı okumadan büyüyen çocuk olmasın. Tıpkı Küçük Prens, Küçük Kara Balık gibi...Aranızda geç keşfedenler veya  okuma fırsatı bulamayanlar olabilir, çocuk kitabı diye lütfen okumamazlık yapmayın çünkü her insan çocuk yaştadır. Hatta bir tane kitap fazladan alarak çocuklara hediye edebilirsiniz.


Arka Kapak 
Nemecsek, Boka ve Pál Sokağı’nın öbür çocukları 1907 yılında Budapeşte’nin yoksul Józsefváros semtinden yola çıktılar. Bugün artık bütün dünyada tanınıyorlar. Bugüne kadar her yaştan milyonlarca insan onların dokunaklı hikâyesini okudu; tıpkı Budapeşteli çocuklar gibi onlar da Boka’nın cesaretine hayran oldu, Nemecsek’in ürkek ama kararlı kahramanlığı karşısında gözyaşlarını tutamadı.
Şimdi artık Pál Sokağı Çocukları’nın Arsa’sında kocaman çok katlı evler var.
Ama ne gam: Dünyanın bütün çocukları
Pál Sokağı’ndandır!


Budapeşte'ye yolunuz düşerse Pal Sokağı çocuklarının heykellerini görebilir, Nemecsek ve arkadaşlarının koşup oynadığı sokaklarda gezebilir, uğruna savaştıkları top sahalarının şimdi neye dönüştüğünü görebilirsiniz.


Ayrıca kitabın filmi de mevcut. Bazen kitaptan uyarlanan filmler gerçekliğini yitirir ve keyif vermez, ama bu film bence o sınavı da başarıyla geçmiş. Dileyenler onu da izleyebilirler.