UA-56156696-1 expr:class='"loading" + data:blog.mobileClass'>

29 Ocak 2013 Salı

Bir Çift Ayakkabı


Köyün çocukları Nasrettin Hoca'ya bir oyun oynamak isterler. Hocayı bir şekilde ağaca tırmandırıp, ayakkabılarını çalmayı akıl ederler..Hoca'nın yoluna çıkan çocuklar, bir ağacı göstererek, "Nasrettin Hoca, biz şu ağaca çıkmak istedik ama başaramadık. Sen çıkabilir misin?" derler..."Elbette çıkarım." karşılığını veren  Hoca, ayağından çıkardığı ayakkabılarını koynuna koyarak başlar ağaca tırmanmaya.. Oyunları bozulan çocuklar bağırırlar aşağıdan: "Hoca, neden ayakkabılarını koynuna koydun?" Hoca tırmandığı ağacın dallarından birini aralayarak seslenir: "Ee, ne yaparsınız çocuklar, bakarsınız ağaçtan öte yol görünür!"

Yazıma bir Nasrettin Hoca fıkrasıyla başlamak istedim..Bir Çift Ayakkabı'dan alıntı tabi..Hepimizin bildiği "Ağaçtan öte yol görünür" sözünün hikayesi böyleymiş..Sunay Akın'ı sever misiniz bilmiyorum, kitaplarını, şiirlerini okur, programını izler misiniz? Atatürk'ü, Deniz Geçmiş'i, Ahmet Taner Kışlalı'yı, Pablo Neruda ve Nazım Hikmet'i, Zaro Ağa'yı, Ali Sami Yen'i, Şenol Güneş'i  birbirinden ilginç "ayakkabı" hikayeleri ile dinlemeye hazır olun..

Arka Kapak

Sunay Akın, bu kez Bir Çift Ayakkabı'yla çıkıyor insanlık tarihinin bilinmeyen tozlu yollarındaki macerasına. Bir Çift Ayakkabı kimi zaman boya sandıklarındaki hayat ağacı imgesine dönüşüyor, kimi zaman koskoca bir padişahın imdadına yetişiyor. Ay'ın, sinemanın, sanatın, aşkın, savaşın vd. tarihine ışık tutuyor. 

Muhtaç olmasın diye, evden kaçan karısının ayakkabısının içine para koyan terk edilmiş koca kimdir? 
Van Gogh'un tablosunda ters çevirdiği ayakkabının sırrı.

Abdülaziz İstanbul'u dünyaya nasıl gezdirdi? Hayat ağacı'nın boyacı sandıklarındaki sureti...Kız kulesi, papuçlarını nereye düşürdü? Galata Köprüsü'nden geçen en büyük ayaklara nasıl ayakkabı bulundu? Dünyanın giriş kapısında kimlerin ayakkabıları duruyor.

Kıvrak hareketlerle oynatıyor kalemini Sunay Akın ve izini sürdüğü hikayelerin her bir parçasını ustalıkla yerlerine yerleştiriyor..

28 Ocak 2013 Pazartesi

Nane limon dönemi


Nane limon dönemi başlamıştır! 

Kaç zamandır mezuniyet işlemleriyle uğraşıyorum..Bu nasıl iştir? Bitmedi gitti senin şu mezuniyet işlerin demeyin, maalesef talihsizlikler peşimi bırakmadı..Enstitü müdürü değişti,  ulusal tez merkezi bakıma alındı derken, işler sakız gibi uzadı. Her şeyde bir hayır vardır demekten başka bir şey gelmiyor elimden.Tabi bu süreçte çok yoruldum, bu kadar koşuşturmanın, yağmurda ıslanmanın karşılığı ne olacak...Bu bünye nasıl dayansın? Yani aynı üniversitenin tüm kampüslerini gezdim aynı gün içinde, Ankaralılar bilirler, Gölbaşı-Tandoğan-Dikimevi-Tandoğan-Gölbaşı-Tandoğan, işte cuma günkü güzargahım bu kadardı :) Sonuç, mezunum, iki gündür burnum akıyor ve bademciklerde şişti. İşte bir hafta böyle geçti..

Not: Aslında bu yazıyı dün yazacaktım ama bilgisayarım bozuldu. Dün yazmışım gibi kabul ediniz, mutlu bir hafta geçirmeniz dileğiyle..

"Geldim, gördüm, hayal kırıklığına uğradım.."


Arka Kapak

Lübnan asıllı Fransız yazar Amin Maalouf'un uzun bir aradan sonra merakla beklenen yeni romanı Doğu'dan Uzakta, kaderin ve tarihin acımasız kıskacında terk ettikleri yurtlarına dönen bir grup arkadaşın hikayesini anlatıyor.

Doğu'dan uzakta, gençliklerinin en güzel dönemlerini bir arada geçiren, hayalleri ve umutları olan bir grup insanın, ülkelerinde patlak veren iç savaştan sonra farklı yerlere dağılmasını ve yıllar sonra, eski arkadaşlarından birinin cenazesi dolasıyla tekrar ülkelerine dönmeleriyle başlayan 16 günlük bir yüzleşmenin romanı. Romanın başkahramanı Adam, tıpkı Maalouf gibi, savaştan sonra Fransa'ya yerleşmiş ancak doğduğu topraklara sevgisi ve bir dönem içinde yaşadığı çokkültürlü ve çok dinli bu coğrafyayı anlama çabası hiçbir zaman küllenmemiştir. Ancak uzun bir aradan sonra giriştiği eve dönüş yolculuğu ve eski arkadaşlarını bulma düşüncesi sanıldığı gibi kolay olmayacaktır. Çünkü ne insanlar ne de doğup büyüdüğü topraklar aynı kalmıştır.

Açıkça belirtilmese de Lübnan iç savaşının getirdiği yıkımlara ve Ortadoğu coğrafyasının yaşadığı kültürel, tarihsel ve toplumsal sorunlara dair çok çarpıcı gözlemlere de yer veren Doğu'dan Uzakta'da Maalouf yine en iyi bildiği şeyi yapıyor: Doğu'yu anlatıyor.

"Geldim, gördüm, hayal kırıklığına uğradım..

Altı çizilen cümleler

Kaba kuvvetle ilişkiye maruz bırakılan her şey alçalır. Darbeyi indiren de darbeyi yiyen de aynı kirlenmeyi yaşar. 
SIMONE WEIL (1909-1943)

"Ben hiç bir yere gitmedim, ülke gitti."

"Dünün dünyasının silinip gitmesi eşyanın tabiatına uygundur. Ona karşı bir hasret duyulması da eşyanın tabiatına uygundur. İnsan geçmişin yok olması karşısında kolay avunur, asıl kaldırılamayan, geleceğin yok olmasıdır. "

"Biraz yoldan çık, ama fazla değil ve asıl önemli olanı gözden kaçırma..."

"Toplum yasaları yerçekimi yasalarına benzemez, insan genellikle aşağı değil yukarı doğru düşer. Arkadaşımızın siyasi tırmanışı da işlediği ağır hatanın doğrudan sonucuydu. O zamandan beri, olayların zorlamasıyla daha bir çok hata yaptı. İlkeler insanın palamarları, bağlarıdır; onları kopardığında serbest kalırsın, ama içi helyum gazıyla doldurulmuş ve yükseldikçe yükselen kocaman bir balona benzersin. Balon gökyüzüne yükseliyormuş izlenimi verse de aslında hiçliğe doğru yükselmektedir."

"Ormana girince, vahşi hayvanların yaptığını yap!"

"Söylenmiş kelimeler unutulabilir, ama duygusal bellek silinmez."

"Olup biten her şey daha önceden olup bitmiş bir şeye mutlaka benzer.

"Risk almak istiyorsan, kehanetlerin tam zıt yönde olmalı."

Harika bir eve dönüş romanı, okumanızı tavsiye ederim..


16 Ocak 2013 Çarşamba

Muhteşem Çarşamba ve bin teşekkür...


Mimlemek ne güzel şeymiş, hele ki eğlenceli ve samimi kişilerle bunları paylaşmak, onlardan cevap beklemek, okurken gülme krizine girmek harika bir şeymiş..Katılan ve katılmaya devam eden herkese çok çok teşekkür ederim..Beni çok mutlu ettiniz...

Bir kaç gündür projenin kesin raporu ile uğraşıyorum..Onu da teslim ettiğimizde üzerimdeki sorumluluk biraz olsun azalacak...Proje süresince çok farklı olaylarla ve kişilerle karşılaştık..Olaylarla karşılaşmak kullanımı oldu mu tam emin değilim ama, olmadıysa bağışlayın..Rapor süreci bitmediği için de, nihayetinde 14 gün kaldı,  her an her şey olabilir, yine başımıza bir şey gelebilir diyorum. Bir yazımı tamamen proje hikayelerimize ayırayım, evet evet, burada bahsetmeyim..

Bu arada pazartesi Ankara'daydım, tez işlemlerim için...Tez bastırma işi ne pahalı bi işmiş ya..Neyse ki sayfa sayım az..Bi de siyah beyaz ha, ya renkli bastırsaydım...Bi doktora tezine 1000 lira yeter mi acaba? 

Üstteki karikatürde çok hoşuma gitti bu arada biraz gülümseyelim..Şimdilik bu kadar...Sağlıcakla...

13 Ocak 2013 Pazar

Sobeledim sizi :)


Uzun zamandır bloglarda mimleri takip ediyorum..Blog dünyasında yeni olduğum ve çok fazla tanınmadığım için kimse beni mimlemedi :) Ama bu işin ne kadar eğlenceli olduğunu gördüğüm için çok fazla bekleyemedim ve kendi kendimi mimlemeye karar verdim...
Ve işte sorularım..

1. Şu an olsa çok sevinirim.

Kestaneli yaş pasta :) Ne zamandır yemiyorum, olsa çok sevinirim..

2. Şimdi orada olmak vardı...

Uludağ'da, şöminenin başında...

3. Ah nerde o eski günler...Sahi insanlar neden geçmişe özlem duyarlar? 

İçinde bulunduğumuz durumdan bir an olsun bizi çekip alır güzel hatıralar...Geçmiş daha saftır, daha temizdir...

4. Neleri özlüyorum...

Çocukluğumu özlüyorum, mahalledeki çocuklarla saklambaç oynamayı, zile basıp kaçmayı...Salıncakta sallanmayı..Sobayı özlüyorum, sobanın üstünde kestane kavurmayı, sobadaki çaydanlıktan gelen sesi...Anneannemi özlüyorum, onunla yaptığım ıspanaklı böreği özlüyorum...

5. Çok severim...

Geniş aile sofralarını, dost muhabbetlerini, sevdiklerime yemek yapmayı, misafiri, neşe saçan insanları ha bir de çocukları...

6. Nefret ederim...

Kendini öven insanlardan, ne istediğini bilmeyenlerden, bardak kırar gibi kalp kıranlardan...

7. Bu günlerde çok fazla dinledim..

Orhan Gencebay ile Bir Ömür Albümü

8. Şimdiki ruh halim?

Çok heyecanlıyım, ilk kez takipçilerimi mimleyeceğim :)

Şimdilik sorularım bunlar, Örgü tasarımları, Necla Şölen, Bence Fikirler sobeledim sizleri...

Ya Hababam Sınıfı olmasaydı?

sipsak

Aslında dün yazacaktım bu yazıyı ama gece uyuyakaldığım için şimdi yazıyorum..Dün televizyonda gezinirken Hababam Sınıfına rastladım...Onlar bir efsane...İnek Şaban, tulum Hayri, güdük Necmi, Hafize ana, Mahmut Hoca...

Peki bu sınıf nasıl mı oluştu? 

Bir Halit Akçatepe röportajında dinlemiştim bu hikayeyi...O zaman şimdiki profesyonel ajanslar yoktu tabi..Büyük usta (Ertem Eğilmez) bu filmi çekmeden gazete ilanı vererek toplamış Hababam Sınıfını..Tarık Akan, Kemal Sunal ve Halit Akçatepe dışındaki 23 kişi gazete ilanı ile gelmiş..Oyunculuk, sinema deneyimi olmayan 150 kişi elenerek 25 kişiye düşürülmüş.. Çekimler başlamadan bir hafta önce filmin ilk çekildiği yer olan Adile Sultan Kasrına götürülmüş. Birbirini tanımayan bu gençlere bir hafta boyunca, top oynatmış, basketbol, voleybol oynatmış, bir haftada o çocuklar birbirine kaynaşmış, arkadaş olmuşlar...Film çekilmeye başlamadan hepsi birbirinin arkadaşı olmuş zaten...Ve o Hababam sınıfının dinamizmi bu şekilde oluşmuş...

...Herkese mutlu pazarlar...


12 Ocak 2013 Cumartesi

Uykunun hakkı..


Uyku basit bir şey mi sizce?
"Öyle kolay bir sanat değildir uyumak: onun uğruna bütün gün uyanık durmak gerekir." demiş Nietzsche.. Gün boyu çalışırız, koşarız, koştururuz, yoruluruz..Ne için uykunun hakkını verebilmek için...Uykunun hakkı çalışmaktır. Emek vermektir..

İnsanlar neden uyuyamaz?
Kurtlar dolaşır beyninde de ondan..Düşünceler uyutmaz uykucuyu...Birine sinirlenir, onu düşünür uyuyamaz..Kırılmıştır, üzülmüştür uyuyamaz. Yapacak çok işi vardır uyuyamaz..(Yapacak işi yok da ondan demeyin, iş çok da yapan yok!) İki saat döner durur yatakta..Kendi uyumaz, başkasını da uyutmaz..O kadar basit bir şey değil ki uyku canım, harcamayınız ve harcattırmayınız uykunuzu..

Yatağa huzur içinde gireceksin tabi ki..Ohh misler gibi..Uyurken o pijamanın da hakkını vereceksin...

Şimdi hepimize misler gibi uykular...Tatlı rüyalar...





10 Ocak 2013 Perşembe

Çok soğuk.

Hava bugün çok soğuktu, hem dışarısı, hem ev..Resimdeki gibi tir tir titredim ha..Karı seviyorum ama ardında bıraktıklarını hiç sevmiyorum..Hem çok soğuk oluyor hem de her yer buz pistine dönüyor..Buzda dans yapıyoruz resmen..Hadi biz düştükten sonra kalkabiliyoruz ama yaşlılar, onlar nasıl kalksın..Hamileler var o kadar..Bir yerden tutunayım diyosun daha beter düşüyosun :) Bi de düşenlerin videolarını göstermiyorlar mı haberlerde..Ağlayacak halimize gülüyoruz..Belediyeler uyumasın yahu..Tuz mu döküyor artık solusyon mu bitsin şu çile..Ha bi de kaldırımlar buzlu, kayıyor diye, yoldan gideyim diyosun, o daha tehlikeli...Araçlar zor gidiyor o yollarda, altında kalmaktan korkuyorum..Zor valla..Bir de bu soğukta hayatta kalmaya çalışan evsizler var..Bizim artıklarımızla beslenen kuşlar ve sokaktaki dostlarımız var..Onları da unutmayalım..Bunlar bizi hem vicdanen rahatlatır hem de pek çok kötülükten korur..

Günün sözü Mevlana'dan geliyor..
"Kar taneleri ne güzel anlatıyor; birbirine zarar vermeden de yol almanın mümkün olduğunu.."

Peki ya biz yeterince anlıyor muyuz?

9 Ocak 2013 Çarşamba

Karlar düşer düşer düşer ağlarım..


Sabah bi kalktım..Her taraf bembeyaz...Ne zaman kar yağsa aynı heyecan oluyor içimde...Çocuk gibi seviniyorum...İlkokuldayken akşamdan dua ederdim hep, kar yağsa da okullar tatil olsa diye...Çocukluk işte, aklında hep oyun var..Bugün pek çok kişide olduğu gibi ben de biraz çocukluğuma döndüm. Mahalledeki çocuklarla kar topu oynadık..Bi ara da eşek sıpaları kaydırmışlar yolu orada kaydım düştüm :) Düşerken bile ağzım kulaklarıma varıyordu...Çok çok güzeldi, çok eğlendim..Bi gün çocuklarım olursa onlarla karda oynayacağım günü hayal ettim :) Sonra "Welcome to the real world" "Gerçek dünyaya hoşgeldin". İşler, güçler beni bekler...İçeri girince de perdeyi açtım, karın yağışını izledim..Bir de kahve yanında, değmeyin keyfime..

Şimdi bakıyorum da camdan, çocuklar hala dışarda, çığlık çığlığa, altlarına da poşet koymuşlar vınnn...Bugün annelerinden çok azar işittiler..Ama kar yağıyor annem napsın evde..

Evet günün şarkısı, bugün radyoda nerdeyse 15 kez dinlediğim Karlar Düşer...Karlar düşer, düşer düşer ağlarım, hep ismini, hep ismini anarım..Tamam tamam sesim çok güzel olmayabilir ama siz yine de şarkısız kalmayın!. Mutlu kar yağışları...

8 Ocak 2013 Salı

Bugün günlerden Seksenler..



Canım ülkem karla boğuşuyor, soğuk bi taraftan, kazalar falan filan derken bir de deprem haberi geldi bugün..Büyüklüğü 6.2..Merkezi Ege Denizi Saros Körfezi .İstanbul'da, Çanakkale ve İzmir'de şiddetli şekilde hissedilmiş..İnsanın aklına direk kötü senaryolar geliyor yahu..Bu soğukta nasıl geçer...Van Depreminde yaralar hala sarılamamışken...Biz hiç bir şekilde hazır olamayız depreme zaten...Japonlar kadar rahat olamayız hiç..Zor iki gözüm zor...Çoluk çocuk açlığa soğuğa nasıl dayanır? Allah hepimizi beterinden korusun..Özellikle de gözünde dolarlar uçuşan mütahitlerden!

Neyse daha fazla konuşmayacağım bu konuda..Bugün günlerden Seksenler..Bakalım Ahmetle süslü Gülden napacak, doğum günü nasıl geçecek, tıvırcık Nazlı süzüm süzüm süzülmeye devam edecek mi Ergun Plak karşısında..Karakterlerin hepsini sevdiğim canım dizim..Sadece karakterler değil ki sevdiğim..O bağlılık, "insanlık", içtenlik..Aaa başladı bile dizi..Haydi bana iyi seyirler..


5 Ocak 2013 Cumartesi

Nişan bahane, muhabbet şahane..

Bugün çocukluk arkadaşımın nişanı vardı Safranbolu Zalifre Otel'de..Eee tabi akrabamız da olunca, nişan bahane, muhabbet şahane oldu...Hayat telaşesi, işler güçler derken kimseyle görüşemez olduk...Hele ki akrabalarla.. Düğün ya da bayramlarda görüşüyoruz ancak..Şeş kaza görüştüğümüzde de ne kadar konuşursak konuşalım doyamıyoruz birbirine...Sen anlatıyorsun, o anlatıyor, eskiler yad ediliyor ve bitiyor zaman... Aaaa bu olmadı böyle, bize de buyrun, her zaman bekleriz, haberleşelim mutlaka diyerek ayrılsak da yine bir düğünü veya bayramı bekliyoruz bizi kavuşturması için...Şarkı Pinhani'den geliyor..Düğün dernek..Olur yine başka bi düğün geliriz oynarız hep birlikte...


Neyse bu gün mutluyuz, Tuğbacık nişanlandı! "Allah tamamını erdirsin inşallah!" diyerek yazımı sonlandırıyorum..Mutlu pazarlar..

4 Ocak 2013 Cuma

Yasak!


Evet ülke olarak 2013'e sansür haberleriyle başladık..Sansür ve yasak.. Bu laflara zaten pek de yabancı değiliz..John Steinbeck'in Fareler ve İnsanlar adlı kitabı sakıncalı, Vasconcelos'in Şeker Portakalı ise Türk örf ve adetlerine aykırı bulunmuş...

Zeze'nin suçu ne yahu? 

Şeker Portakalını ben taa ortaokulda okumuştum. Ardından aynı yazarın Delifişek adlı kitabı, beni ve tüm çocukları Zeze ile arkadaş yaptı...Fakirliğimizi paylaştı..Yani bu kitaplar unutulamayacak kitaplardan..Bu kitabın neyi aykırı...Zeze'nin suçu ne ki..Tecavüz mü etmiş, yoksa hırsızlık mı yapmış..Aaa çok ayıp! Kitapta argo kelime varmış...Çocuklar onların alasını biliyorlar be...Onlar bunu bu kitaptan mı öğreniyorlar şimdi? Çok trajikomik..

Gelelim Fareler ve İnsanlara

John Steinbeck'in en bilinen eserlerinden..Bense bu kitabı ancak geçen yaz okuyabildim. Ki blogumda kitap hakkındaki düşüncelerimi de paylaşmıştım. Sakıncalı bulunma sebebi ne acaba? Tabi ki de cinsellik başka ne olacak...İşimizi gücümüzü bıraktık cinsellik tartışır olduk...Böyle bir karar yazara haksızlıktır ya..Fazla söze gerek yok! Kitabın arka kapağında da dediği gibi 

"Yalnızlığa terk edilmiş, umarsız insanların öyküsü..." bu kitap..

Nokta.


3 Ocak 2013 Perşembe

Adil bir seçim için...


Aslında herkes dahi olabilir. Ancak bir balığın yeteneğini ağaca çıkması ile ölçersiniz hayatı boyunca kendisinin aptal olduğunu düşünecektir..

Albert Einstein

Bugün Facebook'da bir arkadaşım paylaşmış bu resmi..Oldukça anlamlı değil mi? 

Hakkımda


2012'den beri "Uykum ve Ben"in yazarı..
Gezmeyi, yemeyi, içmeyi ve eğlenmeyi pek sever..Araştırır, keşfeder, paylaşır.
Okur-yazar, dinler ve öğrenir, öğretir.
İzlemeyi de sever, film izler, doğayı izler, insanları izler...Malzemesini hep doğadan alır.
Yapar, yedirir, sevdirir.
Yanındakiler hep gülsün ister..


Sosyal medya'da ben

Twitter için  @hilallakinci

Pinterest için uykucu sirin 

Google + için Hilal AKINCI