Zülfü Livaneli
Doğan Kitap
481 s
"Eğer Nobel organizasyonun her yıl tek kitaba ödül verme lefleksi olsaydı Zülfü Livaneli'nin bu son romanı o ödülü oy birliği ile hak ederdi..Serenad, İtalyan yönetmen Giuseppe Tornatore'nin Cinema Paradiso filmi kadar duygu yüklü, nakış gibi işlenmiş bir roman...Öte yandan Steven Spielberg 'in Holocaust filmi kadar sert ve çarpıcı..." Selahattin Duman, Vatan
"Serenad yaşam musikisinin gür eseri. Bir sevgi çağrısıyla başlıyor, bir dokunaklı sonat gibi gelişiyor, bir çağın güçlü senfonisi olarak okurlarını büyülüyor. Bir Livaneli klasiği.." Talat Halman
Her şey, 2001 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversitesi'nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran'ın (36) ABD'den gelen Alman asıllı Profesör Maximilian Wagner'i (87) karşılamasıyla başlar.
1930'lu yıllarda İstanbul Üniversitesi'nde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şile'ye götürür. Böylece, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları da öğrenir.
Yüz binlerce okurun ellerinden bırakamadan okuduğu Serenad'da Zülfü Livaneli'nin romancılığının en temel niteliklerinden biri yine başrolde: İç içe geçmiş, kaynaşmış kişisel ve toplumsal tarihlerin kusursuz dengesi.
***
Maya Duran...
Nadia, Ayşe (Maya), Mari...
Farklı zamanlarda yaşamış 4 kadın..
ve Profesör Maximillian Wagner..
İstanbul Üniversitesinde halkla ilişkiler memuresi Maya Duran bir konferans için Amerika'dan gelen hukuk profesörü Wagner'i havaalanına karşılamaya gidiyor..Ve geçmişle yüzleşme başlıyor..
"İstanbul vefasız bir sevgiliye benzer."
"Sana hep ihanet eder ama sen yine de onu sevmeye devam edersin."
İstanbul'dan böyle bahsediyor Wagner...
"Fyodor Dostoyevski, insanın ancak acı çekerek olgunlaşacağını söyler. Bu açıdan İstanbul'un benim hayatımda çok önemli bir yeri var. Çünkü ben bu şehirde olgunlaştım.."
Aslında en başlarda bu derin sözlerden romanın ne kadar acı bir hikayeyi anlattığını anlaşılıyor.
Neler yaşamıştı acaba profesör İstanbul'da..Senelerdir içinden atamadığı, bir yara gibi taşıdığı şey neydi?
Tarihte çok fazla acı vardı, çok fazla hikaye, sürgünler, ihraçlar...
Bu topraklar, deniz nelere şahit olmuştu kim bilir..
Mavi Alay, Struma..
Ben çok etkilendim bu hikayeden...
Pek fazla detaya girmek istemiyorum okuyacaklar için.
Ama şiddetle tavsiye ederim. 5/5
Altını çizdiklerim...
"Bu dünyada sana kötülük yapmak isteyen insanlar çıkacak karşına, ama unutma ki iyilik yapmak isteyenler de çıkacak. Kimi insanın yüreği karanlık, kimininki aydınlıktır. Geceyle gündüz gibi! Dünyanın kötülerle dolu olduğunu düşünüp küsme, herkesin iyi olduğunu düşünüp hayal kırıklığına uğrama!"
"Her yolculuk bir kader birliğidir, ama insanlar bunu bilmiyor."
"Senden çalınabilen bilgi, senin bilgin değildir." (Haramibaşı)
"Başkalarının ekmeğinin ne kadar tuzlu, başkalarının merdivenlerinden çıkmanın ne kadar zor olduğunu göreceksin."
“Adil olanın pesinden gidilmesi doğrudur, en güçlünün peşinden gidilmesi ise kaçınılmazdır. Gücü olmayan adalet acizdir; adaleti olmayan güç ise zalim. Gücü olmayan adalete mutlaka bir karşı çıkan olur, çünkü kötu insanlar her zaman vardır. Adaleti olmayan güç ise töhmet altında kalır. Demek ki adalet ile gücü bir araya getirmek gerek; bunu yapabilmek için de adil olanın güçlü, güçlü olanın ise adil olması gerekir.
Adalet tartışmaya açıktır. Güç ise ilk bakışta tartışılmaz bir biçimde anlaşılır. Bu nedenle gücü adalete veremedik, çünkü güç, adalete karşı çıkıp kendisinin adil olduğunu söylemişti. Haklı olanın güçlü kılamadığımız için de güçlü olanı hakli kıldık.”
Yazarın diğer romanları için