UA-56156696-1 expr:class='"loading" + data:blog.mobileClass'>

22 Şubat 2013 Cuma

Bu kitapta yemekler aşkla pişiyor


Türkçesi: Mükerrem AKDENİZ
Can Yayınları
221 S 

İçinde yemek tarifleri, aşk öyküleri ve kocakarı ilaçları bulunan roman

Arka Kapak

Bugüne kadar bir romanla bir yemek kitabını böylesine kaynaştıran bir kitap yazılmadı. Başka hiçbir yazar, kadının ruhunun derinliklerini, öfkeyi, tutkuyu ve cinselliği bir mutfağın penceresinden böylesine keşfetmedi.

20. yy başlarındaki Meksika'da, geleneklere göre evlenmesi yasak olan evin küçük kızı Tita, ona yakın olmak için ablasıyla evlenen Pedro'ya karşı duyduğu çılgınca tutkuyu, yaptığı yemeklere yansıtır. İnsanın yemek pişirerek, yemek yiyerek aşkını ilan etmesi, ruhsal ve tensel iletişim kurması mümkün müdür? Yemek ve kocakarı ilacı tariflerinden bir aşk masalı çıkar mı? Ev yapımı bir çikolata ya da yarım kilo soğan, iki baş sarmısak, bir tutam kekik, yakıcı bir aşkın simgesine dönüşebilir mi?

Meksikalı yazar Laura Esquivel'in gündelik yaşamın sıradanlığıyla doğaüstünü birleştiren romanı Acı Çikolata, 25 dile çevrildi, beyaz perde uyarlaması tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyük ilgi gördü..

Şimdiye kadar okuduğum belki de en ilginç kitaptı Acı Çikolata..Bana Nii tavsiye etmişti. İyi ki de onu dinleyip almışım kitabı.
Bu kitapta yemekler aşkın ateşiyle pişiyor.
Hani yemeğin içine sevginizi, aşkınızı katarsınız da tadından yenmez... Ya bir de nefretle, gözyaşıyla yapılan yemekler, vah ki o yemekleri yiyenlere...Öyle bir büyüdür ki duygular, elinizden çıkan her şeyi bir anda aleve dönüştürebilir..Bu kitapta yok yok, tahta kurularına çözüm mü ararsınız? Yoksa yanık lekelerini gideren ağaç kabuğu mu? 

Şimdiye kadar hiç bir kitabı bu kadar zevkle okumamıştım..Şahane bir kitap, tavsiyemdir..Hadi bir kaç alıntı yapayım...

"Kuru soğan incecik kıyılır. Gözlerin yaşarmasını önlemek için, başınızın üzerine bir parça soğan koyun derim. Çünkü soğan doğrarken can sıkan yalnızca göz sulanması değildir, kimi zaman daha işe başlar başlamaz gözleriniz yanmaya başlar ve gözyaşlarınız bir kez akmayagörsün, sonuna dek dinmek bilmez. "

"Biz insanlar her ne kadar içimizde bir kutu kibritle doğmuşsak da, onları tek başımıza yakamayız, tıpkı deneyde gördüğümüz gibi, oksijen ve mum ışığı gerek. Diyelim ki oksijen, sevdiğimiz insanın soluğundan bize ulaşabilir; mum ise, çeşitli gıdalar olabilir; müzik, okşama, söz ya da ses gibi ve bunlardan biri parlama nedeni olup kibritlerden birini yakar. Bir an, derin bir heyecanla kendimizden geçeriz. İçimiz sımsıcak olur ama zamanla söner gider, ta ki yeni patlamayla yeniden canlanıncaya değin. Yaşamak için, her birimiz kendimizdeki ateşleyicileri keşfetmek zorundayız; çünkü bunlardan biri harekete geçtiği anda ruhumuz için gerekli enerjiyi sağlar. Bir başka deyişle bu alevlenme, ruhumuzun gıdasıdır. "

"Eğer kendimize özgü ateşleyicileri zamanında keşfetmezsek içimizdeki kibritler nemlenir ve bir daha asla alev almaz."

O zaman ruhumuz vücudumuzdan koparak zifiri karanlıklarda dolaşmaya başlar ve kendine boşuna besin arar; oysa onun besini, yalnızca terk ettiği vücuttadır, gücü tükenmiş, soğuktan titreyen o vücutta."

Herifin damarlarında dolaşan kan değil, şalgam suyuydu sanki!

Dikkat!
Okurken acıkabilirsiniz, aç okumayın :)

4 yorum:

  1. Kıskançlık nelere kadir dimi Hilal Hanım...
    Size tavsiyem Lesley Lokko'nun Acı Çikolata'sını okumanız. Aynı başlıkta farklı hikayeler bulacaksınız. Okuyun ama:))

    YanıtlaSil
  2. acı çikolata filmini izledim ya.
    :)

    YanıtlaSil
  3. Bende okuyayım bunu sağol paylaşım için Hilal'cim ;)

    YanıtlaSil

Güzel yorumlarınız kadar değerli başka ne olabilir ki?