UA-56156696-1 expr:class='"loading" + data:blog.mobileClass'>

21 Aralık 2017 Perşembe

Ölü Zaman Gezginleri


Bir önceki yazımda Hasan Ali Toptaş'ın "Kuşlar Yasına Gider" isimli kitabından bahsetmiştim. Ben "Kuşlar Yasına Gider"den sonra "Ölü Zaman Gezginleri" ile devam ettim.

"Ölü Zaman Gezginleri" Everest Yayınlarından çıkmış ve 139 sayfa bir öykü kitabı. Ölü Zaman Gezginleri ve Yoklar Fısıltısı olmak üzere iki ana başlıktan oluşmuş, toplamda 16 öykü var.

Kitabı; elinizde çayınız, sessizlikte ve dikkatinizin dağılmayacağı bir yerde okumanızı öneririm. Bir tavsiyem daha var, öyküleri art arda okumayın tadını çıkarın.Sık sık hayal mi gerçek mi diye sorabilirsiniz.. Kelimeler yine özenle seçilmiş, betimlemeler harika, resmen zihninizde canlandırıyorsunuz yazanları.

Kitap kapağı ise Kuşlar Yasına Gider de olduğu gibi Nuri Bilge Ceylan'dan.

"Gitmek fiilinin altını çift çizgiyle en güzel trenler çizebilirmiş ona göre. Otobüs koltuğunda Ramses gibi kıpırdamadan oturanlara, yolculuk ediyor denemezmiş doğrusu." (Çift Çizgi isimli öyküden)

"Susuyorduk gene, susacaktık; dağ hangi boşluğumuzu dolduruyor, susmak bizi nereden eksiltip nereye biriktiriyor ve bu sis hangi çıplaklığımızı örtüyor, hiç bilemeyecektik. Her şeyi bilmek için erkendi belki, bilmeler yaşamalardan geçerdi ve biz önce yaşayacaktık." (Ölü Zaman Gezginleri isimli öyküden)

15 Aralık 2017 Cuma

Yara değil de muhatapsız kalmak öldürüyor insanı...



Hasan Ali Toptaş'ın okuduğum ilk kitabı. Gölgesizler ve Heba'yı duymuş ancak okumamıştım. "Kuşlar Yasına Gider" güzel bir başlangıç oldu benim için. Sonra da "Ölü Zaman Gezginleri" ile devam ettim, yakında onunla ilgili bir yazı da paylaşacağım.

Kuşlar Yasına Gider, Everest Yayınları'ndan 2016 yılında çıkmış, 250 sayfalık bir kitap. Klasik bir baba oğul hikayesi gibi başlıyor. Denizli ve Ankara arasında gidip gelirken zaman zaman yollarda çalan türküler kulağınızda çınlıyor. Şu karşı ki dağda kar var duman yok, benim sevdiceğimde din var iman yok amaan...

Yazar dilimizi çok güzel kullanıyor, kelimelerle dans ediyor. Geçtiği yolları, Ankara'yı, Denizli'deki evini, bahçesini, akrabalarını, yollardayken peşinden gelen atı, gördüğü rüyasını öyle güzel betimliyor  ki  okuyucular romanın sessiz kahramanları  oluyor ve bir köşeden gizlice izliyorlar yaşananları. Kitapta unutmayacağım yerlerden biri de elbette babasının düştüğü sahne. Kimsenin elinden tutup kaldırmaması gibi bazen tokat gibi çarpıyor unutulanlar. Şehir yaşamının insanı böyle duygusuz ve tepkisiz hale getirmesini, bir babanın gözyaşlarında görüyorsunuz. 

Kitap, buram buram yaşanmamışa özlem kokuyor, babasının çocuklukta sürekli iş için gitmesi ve uzun süre dönmemesi sonucu bir çocuğun baba özlemi. Tüm bu yokluğa rağmen oğulun babaya "Of" bile dememesine tanık oluyoruz. Ölüme gittiğini bile bile naifçe, sessizce elinden tutuyor babasının. 

Romana adını veren türküyü de sizlerle paylaşmak istedim. Belkıs Akkale'den dinleyebilirsiniz
"Bu yol Pasin’e gider 
 Döner tersine gider 
 Şurda bir garip ölmüş 
 Kuşlar yasına gider..."

Roman kapağı da tanıdık bir isimden, Nuri Bilge Ceylan’ın "Yağmurdan Sonra Üç Kaz" isimli fotoğrafı.

Bir de altını çizdiğim cümlelerden bir tanesini paylaşmak istedim, bana epey dokunan bir söz oldu...

"Öyledir, dedi Zübeyir; bazı canlıları yara öldürmüyor, muhatapsız kalmak öldürüyor."

Keyifli okumalar...

9 Aralık 2017 Cumartesi

Yol Ayrımı - Her değişimin bir bedeli vardır



İki büyük usta, Yavuz Turgul ve Şener Şen'in yolları yedi yıl aradan sonra "Yol Ayrımı" filmi ile kesişiyor. Oyuncu kadrosunda Şener Şen (Mazhar Kozanlı), Mert Fırat (Barlas), Nihal Yalçın (Emine), Rutkay Aziz (Altan), Tilbe Saran (Nur), Ruhsar Öcal , Defne Kayalar (Defne), Çiğdem Selışık Onat (Firdevs Hanım), Şerif Erol (Besim) yer alıyor.

Filmin Konusu

Mazhar Kozanlı çok büyük bir tekstil şirketinin sahibidir. İş hayatında son derece profesyonel, ailesine karşı duygusuzluk derecesinde katı bir adam olan Mazhar Bey, bir trafik kazasında ölümden döner. Bu kaza, Mazhar Bey'in hayatında önemli bir yol ayrımına girmesine neden olur. Önceki hayatından tamamen zıt bir kişiliğe bürünür. Öyle ki seçtiği yolda ailesini bile karşısına alır.

"Bir ormanda yol ikiye ayrıldı, ve ben – ben gittim daha az geçilmişinden, ve bütün farkı yaratan bu oldu işte." (Robert Frost- Gidilmeyen Yol adlı şiiri)

150 dk sürmesine rağmen film akıyor. Kayboluyorsunuz konunun içinde, içiniz sızlıyor. Zaman zaman da göz yaşlarına hakim olamıyorsunuz.

"Ben nasıl aşık olunur bilmem ki!"

Evini terk ederek başlıyor yeni hayatına. Yalnız kalmaktan korkan Mazhar Bey, Galatasaray Lisesinden arkadaşı "kavanoz" lakaplı Altan'ın (Rutkay Aziz) evine gidiyor.

"Ne oldu böyle sana dostum?"
"Dostum, bu sözü duymayalı ne kadar zaman oldu."

Bu film bir uyanışın hikayesi, zamanı ve yeri olmayan... Keskin bir uyanış ve dönüşüm. Bazen bir kitap, bazen bir film, bazen de acı çeken bir insan, ayna tutup bize kendimizi gösterir. Film çok güzel işliyor bu hikayeyi. Tokat gibi vuruyor yüzüne insanın. 

Filmde Şener Şen'in seslendirdiği  "Anılar" isimli şiirin bir kısmı ile yazıyı sonlandıralım.

Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım. 
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım. 
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar, 
Çok az şeyi ciddiyetle yapardım. 
Temizlik sorun bile olmazdı asla. 
Daha çok riske girerdim. 
Seyahat ederdim daha fazla. 
Daha çok güneş doğuşu izler, 
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim. 
Görmediğim bir çok yere giderdim.....